Responsive Banner design

Sevgililer Gününe Özel AŞK Yiyecekleri

14 Şubat sevgililer gününde aşkınızın tadını doyasıya çıkarmak için hem sağlıklı hem de afrodizyak etkili besinleri tüketmenizi öneriyor Uzman Diyetisyen Gamze Şanlı Ak. Doğanın bizlere sunmuş olduğu, libidoyu arttırıcı etkisi olan besinleri bu özel günde mutlaka beslenmenize eklemelisiniz.

Deniz Ürünleri; İstiridye, karides, havyar, somon
Deniz ürünleri içeriğinde bulunan çinko özellikle sperm kalitesini ve Omega 3 ise cinsel gücü artırmakta etkindir.

Meyveler; çilek, nar, muz, kivi, yaban mersini, avokado
Avokado içerdiği sağlıklı yağlar ise seks hormonları yapımını desteklemektedir. Muzda bulunan bufotenin adlı madde, güven duygusunu ve cinsellik arzusunu artırıcı niteliğe sahiptir. C vitamini kaynağı olan nar, çilek ve yaban mersini gibi kırmızı meyveler de sperm aktivitesini artırmaktadır.

Sebzeler; kereviz, kuşkonmaz, tatlı patates, roka, marul, enginar, fesleğen
Kerevizin içinde bulunan erkeklik hormonu androsteron tüketildikten sonra karşı cins üzerinde etkiyi artırmaya yardımcı olmaktadır. Kuşkonmaz ve fesleğen, hem erkek hem de kadınlarda cinsel isteği artırır ve bu sebzeler afrodizyak etki göstermektedir.

Baharatlar; zencefil, kırmızıbiber, vanilya, tarçın
Baharatlar kokularıyla duyularımızı harekete geçirmekte oldukça etkilidir. Zencefil, dolaşım sistemini etkiler ve genital organlara kanın pompalanmasını hızlandırır. Acı biberde bulunan kapsaisin, beynin endorfin salınımını ve cinsel isteği ateşler. Vanilya ile tarçın ise, kokusu ve aroması sayesinde cinsel isteği arttırıcı özelliğe sahiptir.

Yağlı tohumlar; kabak çekirdeği, badem, keten tohumu
Kabak çekirdeğinde bulunan çinko cinsel isteğin ve verimliliğin artmasında etkilidir. Badem içeriğindeki E vitamini ile sperm kalitesini artırır ve enerji sağlar. Keten tohumu ise testosteronu (libidoyu doğrudan en çok arttıran kimyasal) yükseltir.

Bitter çikolata ve bal
Çikolata yemek için bir neden daha! Kadınların en büyük tutkusu olan çikolata, içeriğindeki magnezyum, fosfor ve kafein ile afrodizyak etkili besinlerdendir. Mutluluk hormonu olarak bilinen seratonin salımını artırır. Bitter çikolata, sütlü çikolataya oranla yaklaşık olarak 3 kat daha fazla antioksidan etkiye sahiptir bu nedenle %70 kakao oranına sahip çikolatayı seçmeniz daha etkili olacaktır.

Balda bulunan bor minerali ise testosteron üretiminde etkidir ve kadınlarda östrojen hormonunu da dengeler. Hem erkek hem de kadınlarda cinsel isteği arttırdığı kanıtlanmıştır. Enerji artırıcı etkisi bulunmaktadır.

SEVGİLİLER GÜNÜNE ÖZEL ÖRNEK AKŞAM YEMEĞİ MENÜSÜ (RESTORAN YA DA EVDE)
1 kase sebze çorbası/ balık çorbası/ domates çorbası/ mantar çorbası
Karides Güveç/ Izgara somon / Izgara bonfile/ Fırında Tavuk
Narlı Avokadolu Yeşil salata/ Roka salatası/ Yeşil mercimek salatası
1 dilim kızarmış ekmek/ 1 küçük boy haşlanmış patates
Çikolata ile kaplamış meyveler veya cevizli kabak tatlısı veya ½ çikolatalı sufle
***(Alkollü içecek tercih edenlere: Beyaz/kırmızı/rose şarap veya şampanya)

SEVGİLİLER GÜNÜ SAĞLIKLI ve AFRODİZYAK ETKİLİ TARİFLER

Sebze Çorbası
1 orta boy kereviz (yapraklarını da kullanacağız)
1 orta boy havuç
2 yemek kaşığı kinoa
1 yemek kaşığı zeytinyağı
1 çay kaşığı taze rendelenmiş zencefil
1 tatlı kaşığı dövülmüş keten tohumu
Yapılışı; kereviz ve havuç küp küp doğranır, sapları temizlenir. Tencereye 6 bardak su eklenir içine sebzeler, kinoa, zeytinyağı, keten tohumu ve zencefil ilave edilip pişirilir.
Karides Güveç
250 gr kabuklu orta boy etli karides
1 adet soğan
4 adet mantar
1 adet domates
3 adet yeşilbiber
1 diş sarımsak
½ diş damla sakızı
3 adet kuşkonmaz
2 yemek kaşığı zeytinyağı
Tuz, karabiber
Yapılışı; yeşilbiber, soğan, sarımsak, domates yemeklik doğranır ve karides ile zeytinyağı eklenerek pişirilir kaynadıktan sonra damla sakızı, baharatlar ile mantarlar dörde bölünerek eklenip 3-4 dakika pişirmeye devam edilir ve karışım güveç kaplarına alınır üzerine 3 adet kuşkonmaz dilimlenerek koyulur ve üzeri kızarana kadar fırınlanır.

Narlı Avokadolu Yeşil Salata
1 adet top mozarella
1 adet haşlanmış enginar
½ adet avokado
1 küçük boy salatalık
1 küçük boy domates
Taze reyhan, fesleğen, roka, kuzukulağı, nane
5 adet kavrulmuş ceviz
2 yemek kaşığı nar
1 yemek kaşığı zeytinyağı
½ limon suyu
1 yemek kaşığı balzemik sirke
Yapılışı;
Tüm yeşillikleri salata malzemesi olarak doğruyoruz. Salata kasesine alıp üzerine küp dilimlediğimiz salatalık, domates, enginarı ve avokadoyu ekliyoruz. Nar ve kavrulmuş cevizi de ekleyip, zeytinyağı, limon suyu ve balzemik sos ilave edip servis ediyoruz.

Çikolata ile Kaplanmış Meyveler
10 adet çilek
1 adet muz
1 adet kivi
200 gr bitter çikolata
½ çay kaşığı taze zencefil rendesi

Yapılışı; bitter çikolatayı ben-mari usulü eritip, toz zencefil ilave edip karıştırıyoruz. Çilekleri yıkayıp, muzları ve kiviyi dilimleyip, meyveleri eritmiş olduğunuz çikolataya batırıyoruz. Soğuması için buzdolabında bekletiyoruz.

3 Günlük Detoksla Yeni Yılda Zinde Kalın

Birbirinden lezzetli yemeklerin buluşacağı yılbaşı sofraları için son hazırlıklar yapılıyor. İdeal ancak sağlıklı bir yılbaşı sofrasına oturmak yeni yılı zinde karşılaşmak isteyenler için önem taşıyor. 

Memorial Şişli Hastanesi Beslenme ve Diyet Bölümü’nden Uz. Dyt. Yeşim Çelik, yeni yılı enerjik ve formda geçirmek isteyenler için 3 günlük detoks programı hakkında bilgi verdi

Aşırı yeme güdüsünü kontrol altına almak için…
Fazla alkol, aşırı yağlı ve şekerli gıdalar, ağır yemeklerin üzerine hemen tatlı yemek, sınırsız kuruyemiş tüketimi… Yılbaşı gecesi yapılan başlıca ve hayati hataların başında yer alıyor. Sofra içeriğine ne kadar dikkat edilse de kişi elinde olmadan bol miktarda kalori alıyor. Aşırı yeme güdüsünü kontrol altına almak istiyorsanız; yemeğe başlamadan önce iki bardak su için, daha sonra çorba ve salata ile devam edin ve en son ana yemeği tüketin.

Ne de olsa bir gün, her isteğimi yerim derseniz…
“Yılbaşı gecesi sınırsız yemek yemenin hiçbir zararı olmaz” fikri sağlığınızı ciddi anlamda etkilemektedir. Aşırı yağlı yemek; mide rahatsızlıkları başta olmak üzere bir sürü sağlık problemine neden olabilir. Kontrolü kaçırmamak için kendinize bir servis tabağı alın, yarısını salata ile doldurun ve geri kalan kısmına menüde ne varsa hepsinden birer ikişer kaşık ekleyin. Aynı şeyi meyve, kuruyemiş ve tatlı için de yapabilirsiniz.

Yeni yıla yorgun, halsiz ve de mide sorunlarıyla girmek istemiyorsanız…
• Yılbaşı sofrasında mevsim sebzelerinden oluşan bir salata bulundurun.
• Hindiyi fırında pişirin.
• Kızartma ve kavurma türü yemekleri sınırlandırın.
• Pirinç pilavı yerine bulgur pilavı tercih edin.
• Tatlı olarak meyve ve sütlü tatlıları seçin.
• Kuruyemişleri yemekten 1 saat sonra, en fazla bir avuç tüketin.
• Meyveyi yemekten 1 saat sonra ikram edin. Ananas ve muzdan oluşan meyve tabağının mutluluk hormonu salgılatacağını ve yorgunluğu alacağını da unutmayın.

Adım adım detoks programı
Aşırı kalori almış bir vücut, 3 günlük detoks programı ile hafifletilip, eski beslenme düzenine hızlıca dönüş yapılabilir. Bunun için:

• Güne kahvaltıyla başlanmalı, hafif bir kahvaltı yapılmalı.
• Uykusuzluk, fazla alkol ve aşırı yemek nedeniyle oluşan ödem, bol su tüketimi ile atılmalı.
• Gün içinde 1-2 kupa yeşil çay içilmeli.
• Sık aralıklarla sağlıklı ara öğünler yapılmalı.
• Yarım saatlik yürüyüş ile vücudun yeniden denge kurması sağlanmalı.

Detoks öneri listesi
Sabah: 1 bardak badem sütü, 2-3 dilim ananas
Ara: 1 fincan yeşil çay
Öğlen: Avokadolu cevizli salata
Ara: Elma ve yulaf ezmeli yoğurt (1 küçük kase)
Akşam: 1 tabak zeytinyağlı sebze yemeği + 1-2 dilim tahıllı ekmek
Ara: 1 fincan yeşil çay + 1 elma

Avokadolu cevizli salata nasıl yapılır?
2-3 dilim olgun avokado,1 adet kırmızıbiber
2-3 dal yeşil soğan, 2 diş taze sarımsak
3- adet chery domates,
4-5 adet haşlanmış brokoli, 10-12 dal nane-maydanoz, 10 dal roka
1 çorba kaşığı ince doğranmış yeşil zeytin
2-3 adet ceviz (dövülmüş)
Sos için:1 tatlı kaşığı balzamik sirke+ 1 çorba kaşığı limon+1 tatlı kaşığı zeytinyağı

Bu kışı göbeksiz geçirmek mümkün!

Kış geldi bahanesiyle kalın kazakların altına saklanmaktan vazgeçerek göbeğinizi eritebilirsiniz. Uzman diyetisyenlere kulak vererek kışı göbeksiz geçirmeniz artık mümkün.

Soğuyan havalara bağlı olarak, metabolizmanızın yavaşlaması kaçınılmaz bir durum. Ayrıca soğuk havaya karşı direnmek isteyen vücudunuz deri altı yağ dokusunu kalınlaştırmak istiyor. Havaların soğukluğu nedeniyle günlük fiziksel aktivitelerinizi de askıya aldığınızı düşünürsek; kilo almaya davetiye çıkarıyor olabilirsiniz. Oysa kış demek, göbek demek değil!

Diyetkolik.com’un diyetisyeni Diğdem Özkahya, gereken önlemi aldığınız sürece kışın kilo almaya engel olabileceğinizi söylüyor. Bu kışın modasında da göbek olmadığına göre, kalın ve yünlü kıyafetlerin altında saklanmamak için şunlara dikkat etmeniz gerekiyor:

• Düzenli ve dengeli beslenin, ara öğünleri atlamayın.
• Yağlı ve şekerli besinlerden uzak durun. Bunların yerine kuru baklagiller, tahıllar, taze mevsim sebze ve meyveleri gibi sizi tok tutacak ve posa içeriği yüksek olan besinleri tercih edin.
• Yemek pişirirken margarin gibi katı yağlar kullanmaktan kaçınarak sıvı yağları tercih edin.
• Etli yemek yaparken az yağlı etleri tercih edin ve mümkünse yemeğe ayrıca yağ ilave etmeyin.
• Kızartma yerine ızgara, buğulama veya fırında pişirme yöntemlerini deneyin.
• Dengeli beslenmenin yanı sıra fiziksel aktivitenizi artırın.

Diyetisyenler kış aylarında tercih edebileceğiniz besin önerileri de sunuyor.

• Az yağlı süt ve süt ürünleri: Kış mevsiminde azalan güneş ışığı ve giyilen kapalı kıyafetler nedeniyle D vitamini eksikliği yaşanabilir. Bu nedenle süt ve süt ürünlerinde bulunan kalsiyum, fosfor ve D vitamini kemik sağlığınız için son derece önemlidir.

• Haftada en az iki porsiyon balık: Yapılan pek çok araştırmada balığın içerdiği omega-3 yağ asitleri ve deniz ürünlerinde bulunan selenyum mineralinin, kalp ve damar sağlına iyi geldiği kanıtlanmış ve bağışıklık sistemini güçlendirdiği görülmüştür. Omega yağ asitleri, kilo kontrolünün sağlanmasında da destekleyici rol oynar.

Her gün 4-5 porsiyon sebze ve meyve: Kış mevsiminde bulunan meyve ve sebzeleri tüketmek bağışıklık sisteminizi güçlendirmenize yardımcı olur ve sizi hastalıklara karşı korur. Özellikle A, C, B6, E vitamini, çinko ve selenyum mineralleri açısından zengin olan kış sebzelerinden brokoli, lahana, bürüksel lahanası, kırmızı lahana, karnabahar, havuç, marul, yeşil biber, roka, sarımsak, soğan ve meyvelerden portakal, mandalina, greyfurt, kivi ve elmayı tercih edebilirsiniz. Yediklerinizin posa içeriğinin yüksek olması, göbek bölgenizdeki yağlanmayı engelleyecektir.

• Bitki çayları: Bitki çayları kış ayları boyunca yavaşlayan metabolizmanızı hızlandırmanıza yardımcı olur. Kuşburnu, ıhlamur, adaçayı, rezene ve nane-limondan herhangi birini günde 1-2 fincan tüketebilirsiniz.

• Her gün 2 litre su: Kış aylarında vücudunuzun su isteği azalır. Ancak buna aldanarak su içmeyi ihmal etmeyin. Suyunuza nane yaprağı, kabuk tarçın, meyve dilimleri ekleyerek hem tat katabilir, hem de metabolizmanızın hızlanmasına yardımcı olabilirsiniz.

Hiperaktif Çocuklara Özel Beslenme

Hiperaktivite ve dikkat dağınıklığı hem aileler hem de çocuğun kendisi için ciddi bir stres kaynağıdır. Çocuğunuzun çok hareketli ve atak olduğundan, konsantrasyon bozukluğu yaşadığından şikayetçi iseniz öncelikle tanı için mutlaka bir hekime danışın. 

Bu tanılardan birinin konduğu çocuklarda, huzursuzluk, sabırsızlık, dikkat kaybı, unutkanlık, öğrenme güçlüğü gibi davranış bozuklukları saptanmıştır. Bu çocukların beyin kimyasındaki dengesizlikler sonucunda anormal davranışlar gösterebildiği görülmüş fakat hala tam anlamıyla nedeni tanımlanamamıştır. Bu rahatsızlıkları olan çocukların beslenmelerinin çok önemli olduğunu vurgulayan Uzman Diyetisyen Gamze Şanlı Ak’tan altın değerinde beslenme önerileri ebeveynlerin işini kolaylaştırıyor.

Hiperaktivite kızlara oranla erkek çocuklarında daha çok görülmekte ve çocuklardaki dikkat dağınıklığı genelde 3 yaşında başlamaktadır. Bu dönemlerde önemsenmeyip kontrol altına alınmazsa çocuğun ileriki yaşamını olumsuz yönde etkileyecek problemler ortaya çıkabilmektedir. Özellikle ergenlik dönemini daha çalkantılı ve başarısız geçirmesine sebep olmaktadır.

Bu tanıların konduğu bir çocuğunuz varsa paniğe kapılmanıza gerek yok öncelikle gözlemci ve dikkatli olun. Hastalığı kontrol edebilmek için iyi bir beslenme tedavisi de uygulamak gerekmektedir. Bu nedenle hiperaktivite konusunda uzman bir diyetisyene danışmalısınız. Özellikle çocuğunuz şekerli besinleri tükettikten sonra daha hareketli olup yerinde duramıyorlarsa ve konsantrasyon bozukluğu yaşıyorsa bu tür besinlerin tüketimini sınırlandırmalısınız.

Şeker ve Katkı Maddeleri Tetikleyici
Yapılan bilimsel çalışmalar, katkı-koruyucu madde eklenmiş besinlerin ve aşırı şeker tüketiminden sonra çocuklardaki hiperaktifliğin arttığını kanıtlamıştır. Ayrıca çalışmalar yeterli ve sağlıklı beslenmeyen çocukların hiperaktif olduklarını ortaya koymaktadır.

Salisilatlara Dikkat
Hiperaktif ve dikkat dağınıklığı olan çocukların bir çoğu, salisilatlar ve fenolik bileşiklere karşı çok daha duyarlılık göstermektedir bu sebeple salisilat oranı düşük olan besinler tercih edilmelidir.
• Salisilat oranı düşük-normal meyveler; muz, armut, şeftali, lime, sarı elma, nar, mango, incir, limon
• Salisilat oranı düşük-normal sebzeler; lahana, nohut, bezelye, kereviz, kırmızı-yeşil mercimek, marul, şalgam, patates, Brüksel lahanası, karnabahar, kuşkonmaz, pırasa, soğan, patlıcan (kabuğu soyulmuş), kırmızı pancar, siyah zeytin, havuç, taze domates, mantar, balkabağı, mısır
• Salisilat oranı düşük-normal yağlı tohumlar; kaju, fındık, pekan cevizi, ay çekirdeği, fıstık ezmesi, kabak çekirdeği, susam, ceviz
• Bunların dışında kalan tüm kurutulmuş ve taze meyveler, sebzeler ve yağlı tohumların salisilat oranı yüksektir.

Tüketiminde dikkat edilmesi gereken yiyecekler;
Asitli içecekler ve hazır meyve suları, şekerlemeler ve boyalı besinler, beyaz şeker boya ilave edilmiş süt ve süt ürünleri, kahvaltılık gevrekler, çikolata, bisküvi, cips gibi atıştırmalıklar, konserveler, hazır çorba ve baharat karışımları, şarküteri ürünler (sucuk, salam, sosis gibi), et suyu-tavuk suyu tabletleri, hazır puding ve kekler gibi tüm koruyucu ve katkı maddesi içeren yiyeceklerin fazla tüketiminden kaçınılmalıdır. Kafein içeren içeceklerden de uzak durulmalıdır.

• Et, tavuk, balık, yumurta, süt ürünleri ve tahıllarında salisilat oranı düşüktür. Fakat miktarlara dikkat edilmelidir çünkü çocuğunuz bu besinlere karşı da duyarlılık gösterebilir.

Annelere Öneriler;
Hiperaktif ve dikkat dağınıklığı olan çocukların beslenmesine dikkat edilerek, davranışlarında olumlu gelişmeler kaydedilebilir. Özellikle annelere önemli görevler düşmektedir.
• Çocuğunuzun diğer çocuklara göre daha hareketli ve konsantrasyonun bozuk olduğunu kabul edip beslenmesinden eğitimine, egzersizinden davranışlarına kadar her şeyi ile yakından ilgilenmelisiniz.
• Bu çocukların az miktarlarda sık beslenmesi gerekir. Hiperaktif çocuklar boş enerji kaynakları verilmeden, katkı maddeleri katılmamış doğal gıdalarla beslenmelidir.
• Son yıllarda yapılan araştırmalarda Omega-3 kullanımın olumlu etkisi olduğunu göstermektedir. Haftada 2 kez balık tüketimine özen göstermelisiniz.
• Hiperaktif ve dikkat dağınıklığı olan çocukların günlük diyetlerine çinko ve demir minerallerinin eklenmesiyle davranışlarda olumlu değişiklikler sağladığını görülmüştür.
• Aşırı adrenalin salgılandığında hızla harcanan magnezyumun yetersizliğinin önlenmesi için de ek magnezyum verilmesi önerilebilir.
• Protein ağırlıklı beslenme, genel uyanıklık ve dikkat düzeyini artırır.
• Yüksek oranda yağ içeren poğaça, açma, börek gibi yiyecekler çocuğun tedavisi için kullandığı ilaçların emilimini geciktirebilmektedir.

Hiperaktif ve Dikkat Dağınıklığı olan Okul çocuğunun bir günlük örnek beslenme mönüsü
Sabah
1 adet yumurta
1 dilim peynir
5 adet siyah zeytin veya 3 tam ceviz
Domates, havuç gibi çiğ sebzeler
2 dilim tam buğday ekmeği

Ara
10 adet fındık+ 1 taze meyve (salisilat oranı düşük olanlar listeden seçilmeli)

Öğle
1 kase çorba
1 tabak etli sebze yemeği (salisilat oranı düşük olanlar listeden seçilmeli)
1 dilim tam buğday ekmeği
1 kase yoğurt

Ara
1 bardak sade süt + 1 taze meyve (salisilat oranı düşük olanlar listeden seçilmeli)

Akşam
90-120 gr ızgara köfte/ et/tavuk/balık
3-4 kaşık bulgur pilavı / tam buğday makarna
Salata (salisilat oranı düşük olanlar listeden seçilmeli)
1 bardak ayran veya yoğurt

Ara
1 taze meyve (salisilat oranı düşük olanlar listeden seçilmeli)
Yatarken
1 bardak sade süt

Kışı kilo almadan geçirebilirsiniz!

Kış aylarından hareketsizlikten, fiziksel aktivitelerin kısıtlanmasından ve sıklaşan ev ziyaretlerinden kilolar da artıyor. Kış aylarında alınan kilolar ortalama 0,5- 1 kg arasında değişiklik gösteriyor. 

Liv HOSPITAL’dan Beslenme ve Diyet Uzmanı Sanem Apa kışı kilo almadan geçirmenin 10 kolay yolunu anlattı.

Taze besinleri seçin
Beslenme planınızda mutlaka taze besinlere yer vermelisiniz. Böylece vitamin, mineral, antioksidan ve posa alımınızı zengin kaynaklardan sağlamış olursunuz. İşlenmiş ve paketli ürünlerin yağ içeriğinin fazla olmasının yanı sıra tuz ve şeker yönünden de zengin olduğunu bilmelisiniz. Beslenme programınızda taze meyvelere yer vermek ile antioksidan alımınızı ve beraberinde A ve C vitaminince de zengin beslenmenizi sağlamış olur. Burada verilecek ipucu müsli veya yulaf tüketiyorsanız meyve ile değil yoğurt veya süt ile tüketmek olmalıdır.

Renkli beslenin
Serotonin salgılanmasını artırmak mutlu olmanızı sağlar. Tam buğday, esmer pirinç, yulaf, muz ve yağlı tohumlar gibi triptofan içeren besinleri tüketmek serotonin salgılanmasını arttırır. Üstelik verimliliğinizin artmasını sağlar. Avokado, yeşil yapraklı sebzeler de yine magnezyum içerikleri ile serotonin üretimini destekler. Beslenmenizde mutlaka B ve C vitaminleri ile magnezyum, çinko, kalsiyum ve manganeze yer vermelisiniz. Renkli beslenin. Her gün renkli besinler seçmeye özen gösterin. Kırmızı ve turuncu renkteki besinler A ve C vitaminlerince zengindir. Yeşil renkli besinler ise folik asitin iyi birer kaynaklarıdır. Nar, portakal, mandalina, ıspanak, brokoli, Brüksel lahanası, havuç, bal kabağı renkli beslenmenizin baş mimarları olabilir.

İşlenmiş karbonhidratlardan uzak durun
Modern toplumlarda işleme maruz kalmış karbonhidratların tüketiminden uzak kalmak gerekir. Çünkü bu besinler kan şekeri seviyesine etki ederek ağırlık artışına neden olabilir. Lif oranı yüksek besinler tüketmeniz glisemik indeks yönünden de düşük beslenmenize destek olduğundan ağırlık kontrolünüzü sağlamanız kolaylaşacaktır. Tam buğday unundan yapılmış ekmekler, kepekli pirinç, tam buğdaylı veya kepekli makarnaları tercih edebilirsiniz.

Protein tüketin
Her öğünde düşük yağlı ve kaliteli protein tercih etmeniz ağırlığınızı korumaya veya ağırlık kaybetmenize destek olur. Proteinler düşük glisemik indeks içerir, bu da kan şekeri seviyenizin uygun seviyede kalmasına yardım ederken bir sonraki öğünde yoğun tatlı atıştırmanızı engeller.

Doymuş yağları sınırlayın
Doymuş ve trans yağ asitlerinden zengin beslenmek sadece ağırlık artışına neden olmaz aynı zamanda kalp- damar hastalıklarına da neden olabilir. Özellikle kışa aylarında tüketimi artan cipsler ve fast food tarzı besinlerden uzak durmak doymuş yağ alımınızı azaltacağı için uygun olacaktır.

Krema değil çorba tüketin
Son yıllarda kremalı çorba tüketiminde artış vardır. Bu tarz çorbaların yağ içerikleri yüksektirç. Özellikle kış aylarında artan çorba tüketiminizi kremalı çorbalardan yana kullanmamak ağrılık kontrolü açısından doğru olur. Tavuk suyuna çorba yapacaksanız yine tavuğun derisini ayırarak haşlamanız daha az yağ alımını sağlar. Ayrıca kahvelere ilave edilen kremanın da ortalama 360 kalori ekstra enerji verdiğini söylemeliyiz.

Kış aylarının ritüellerini sınırlayın
Salep, boza, kestane, patlamış mısır… Bu besinler kışın geldiğinin habercisi gibidir. Ancak şeker, karbonhidrat ve yağ içerikleri fazla olabilir. Ağırlık kontrolünüzü sağlamak istiyorsanız; Salep ve bozayı haftada birer kez tüketebilirsiniz. Sinemada küçük boy mısırı tercih edebilir veya 1 çay bardağı mısırı kendiniz evde patlatabilirsiniz. Kestanenin ise 3 tanesinin 1 dilim ekmek olduğunu söylersek tüketim miktarını sınırlamanın ne kadar önemli olduğunu görebilirsiniz.

Omega 3 yağ asitlerini tüketin
Tüm vücut hücreleri için omega 3 yağ asitlerinin önemi artık bilinen bir gerçek. Haftada en az 2 defa olacak şekilde ızgara, buğulama veya fırında pişireceğiniz balık sağlıklı beslenme programı içerisinde hem ağırlık kaybına destek olur hem de bağışıklık sisteminizi güçlendirici rol oynar. Ayrıca yağlı tohumlarda ara öğünleriniz için çok uygun alternatiflerdir. Gün içerisinde tüketeceğiniz 8- 10 fındık veya baden veya 12- 15 Antep fıstığı veya 2- 3 ceviz ile omega 3 yağ asitlerinden almış, kalp sağlığınıza yatırım yapmış, ağırlık kontrolünüzü sağlamış olursunuz.

Su için
Vücudumuzda her bir kalorinin metabolize olması için 1 mL suya ihtiyaç vardır. Bu nedenle günde en az 1,5 litre su tüketimini sağlamalısınız. Erkekler için bu miktar 2 litreye kadar çıkarılmalıdır. Limon, mandalina veya portakal dilimleri ekleyeceğiniz su bağışıklık sisteminizi güçlendirir. Çubuk tarçın ilavesi ise kan şekeri kontrolünüzü sağlayarak tatlı krizlerinizin önüne geçebilir.

Kış döneminde de aktif olun
Havaların soğuması ile evlere kapanarak hareketlerimizi iyice azalttığımız bu dönemlerde spor salonlarına üye olabilir veya evde ufak değişiklikler ile aktif olmayı sağlayabilirsiniz. Örneğin 20 adet kibrit çöpünü yere dağıttıktan sonra her bir kibrit çöpünü çömelerek topladığınızda kaslarınızın birçoğunu çalıştırmış olursunuz. İş yerinde merdivenleri kullanabilirsiniz. Ayrıca buna ek olarak haftada en az 3 kez 30- 35 dakika yürüyüş yapmanız da size aktif olma yönünde destek olacaktır.

Önemli olan mevsimsel beslenme tarzları değil yaşamınızın temelini oluşturacak beslenme tarzlarını öğrenmektir. Yapacağınız değişimlerin uzun vadeli olmasına dikkat etmelisiniz.

Sağlıklı Yaşamın Anahtarı

Probiyotik nedir? Probiyotikler, vücudumuzda çok sayıda bulunan ve sağlığımızı olumlu yönden etkileyen canlı mikroorganizmalardır. Her insanda doğumla birlikte bağırsaklardaki yerleşik hayatlarına başlayan probiyotikler ek gıda şeklinde de alınabilir. Bu yararlı mikroorganizmalar, vücudumuzu yerleşerek zararlı mikroorganizmalarla mücadele ederler.

Probiyotik eksikliğinde neler gözlenir?
Probiyotikler, hava kirliliği, günlük hayatın yarattığı olumsuz etkiler, kötü beslenme alışkanlığı gibi sebeplerle zamanla azalabilirler. Probiyotik sayısının azalması, ishal, kabızlık, şişkinlik, karın ağrısı, ürogenital enfeksiyonlar, atopik dermatit gibi alerjik durumlarla kendini gösterebilir.

Probiyotiklerin kullanım alanları nelerdir?
Probiyotikler yalnızca sindirim sistemimizle ilgili değildir. Aynı zamanda solunum yolları ile ilgili rahatsızlıklarda, idrar ve üreme yolu enfeksiyonlarında, besin alerjilerinin engellenmesinde bağışıklık ve sindirim sistemini düzenlenmeye yardımcı olur. Probiyotikler bu etkileriyle sağlık alanında son zamanların en çok değer verilen yaklaşımlar haline gelmişlerdir. Herhangi bir yan etkilerinin olmayışıyla uzmanların hastalarına güvenle önerebildikleri takviyelerdir.

Probiyotikler tek başlarına yeterli midir?
Dışarıdan takviye şeklinde alınan probiyotiklerin vücudumuzda yaşayabilmeleri için öncelikle sindirim yolunu herhangi bir dış etkiye maruz kalmadan, sayıca azalmaya uğramadan geçebilmesi gerekmektedir. Sağlıklı bir şekilde bağırsaklara ulaştığında ise yaşamını devam ettirebilmesi için uygun besinlerle beslenebilmesi gerekmektedir. Bu nedenle dışarıdan alınan probiyotik içeren takviyeler çok iyi bir koruma sistemi ile beraber probiyotiğin besini olan prebiyotikleri içermelidir. Prebiyotik ve probiyotikler fizyolojik fonksiyonel besinler grubunda incelenmektedir. Prebiyotik bir besin bileşenidir. Prebiyotikler bağırsaklarda normal olarak bulunan bakterileri “besleyerek” sağlıklı olma durumunu devam ettirilebilirler. Bir besin bileşeninin prebiyotik olarak nitelenebilmesi için mide ve pankreas enzimlerine dirençli olması, fermente olarak seçici bir biçimde bir veya daha çok türden bakterinin çoğalması koşulu aranmaktadır. Prebiyotiklerin bağırsaklarda fermentasyonu kalsiyum gibi minerallerin emilimini kolaylaştırır.

Her probiyotik her sorun için kullanılabilir mi?
Yapılan araştırmalar gösteriyor ki, optimum etki için uygun probiyotikler ve kombinasyonları kullanılmalıdır. Her probiyotiğin kendine özgü destek sağladığı noktalar vardır, doğru yerde ve etkin şekilde kullanıldıklarında en yüksek verim alınabilmektedir. Nasıl ki her hastalık için farklı ilaçlar mevcutsa, farklı problemler için probiyotik kullanımına da aynı şekilde yaklaşılmalıdır. Unutmamalı ki hiçbir probiyotik veya probiyotik kombinasyonu, tek başına problemlerin hepsini çözemez, düzenlemeye yardımcı olamaz.

Bu nedenle “farklı problemlere farklı probiyotikler” konseptli özelleşmiş probiyotik kombinasyonları gıda takviyesi olarak önerilmektedir.

Parodontax® - Diş eti bakımında uzman!

Diş eti bakımına dikkat etmemek diş kaybına sebep olabilir. Parodontax diş macunu, diş eti bakımınız için özel olarak geliştirilmiştir. Sağlıklı diş eti için diş hekimlerinin 1 numaralı önerisi olan Parodontax, günlük diş macunu olarak düzenli kullanıldığında, diş ve diş etini plaklara ve çürüklere karşı koruyor, diş taşı oluşumunu geciktiriyor.

Detaylı bilgi için tıklayın.


Bir boomads advertorial içeriğidir.


Çocuklar tehdit altında!

Uzman Diyetisyen Dilara Koçak, çocukların sağlıklı beslenmesi konusunda aileleri uyararak, “Çocuklar tehdit altında. Çocukların anne ve babasından daha kısa ömürlü olma ihtimali korkutucu” dedi.

Öğrencilerin akademik gelişimleri kadar fiziksel ve ruhsal gelişimlerine de öncelik veren TED Rönesans Koleji, bu konuda velilerin bilinçlendirilmesi kapsamındaki çalışmalarına bir yenisini daha ekledi. Kolej, “Kantinsiz Okul Uygulama”sının ardından, Dilara Koçak’ın katılımıyla, velilere yönelik “İyi Yaşam ve Sağlıklı Beslenmenin İpuçları” konulu bir seminer düzenledi.

HER 5 ÇOCUKTAN 1’İ OBEZ
Çocukların günümüzdeki hatalı beslenme alışkanlıkları konusunda bilgi veren Koçak, Türkiye’de son yıllarda kilo ve obezite probleminin arttığına dikkat çekti. Uzman Diyetisyen konunun ciddiyetini vurgulayarak, “Türkiye’de her 5 çocuktan biri kilolu veya obez. Çocuklukta kilolu olanların yüzde 30’u yetişkinlikte obez. Obez çocukların damar yaşı daha yüksek. Günde 3 saatten fazla TV seyreden çocuğun kilolu olma ihtimali diğerlerinden yüzde 45 daha fazla. Aile ile yemek yiyen çocuklar daha az yağlı besleniyor ve obez olma ihtimalleri daha düşük” dedi.

Şişmanlık nedenleri arasında genetik faktörleri, enerji alımı ve harcamasındaki dengesizliği, fiziksel aktivite yetersizliğini, yemek alışkanlıklarını ve hormonal bozuklukları sıralayan Koçak, velilere şu uyarılarda bulundu: “Yemeği ödül veya ceza olarak kullanmak tatmin algısını etkileyebiliyor. Anne - babanın mükemmellik beklentisi, beslenme konusunda çocuğu kontrolsüz hale getirebiliyor.”

ÇOCUKLARIN YARISINDA DEMİR EKSİKLİĞİ VAR
Koçak, yanlış beslenme nedeniyle çocukların çok ciddi tehditlerle karşı karşıya olduğunu belirterek, diyet yapma yaşının 9 - 11 aralığına indiğine, ergenliğe giriş yaşının da düştüğüne, özellikle kız çocuklarında yeme bozukluğunun gizli ilerleyebildiğine işaret etti.

Demir eksikliğine de dikkat çeken Koçak, “Okul çağı çocukların yarısında demir eksikliği var. Çocuklarda demir eksikliğinin belirtileri, yorgunluk, uyku hali, dikkat toplayamama. Aileler bu belirtilere dikkat etmeli. Demir eksikliğine karşı çocuklar, kırmızı et, pekmez, kuru üzüm, kuru kayısı ve C vitamini içeren yiyecekler tüketmeliler” dedi.

GAZLI İÇECEK VE SÜT UYARISI
Çocuklara günde 45 miligramdan fazla kafein önerilmediğini belirten Koçak, bunun da 43 gram çikolata ya da 355 miligram gazlı içeceğe karşılık geldiğini söyledi. Koçak, “günde 3 bardak sütten fazlası da şişmanlığı tetikleyebilir” dedi. Dilara Koçak, kahvaltı yapan çocukların daha sağlıklı ve okulda daha başarılı akademik performans sergilediklerinin de altını çizdi.

Uzman Diyetisyen Koçak daha iyi bir yaşam kalitesi için ise şu önerilerde bulundu: “Sadece aldığınız kalori miktarına odaklanmayın. Günlük yaşam aktivitenizi arttırın. Beslenmenizde denge ve çeşitliliği önemseyin. Hiçbir besinin tek başına mucizevî bir özelliğe sahip olmadığı gibi, suçlu da olmadığını hatırlayın.”

KANTİNSİZ UYGULAMA, OBEZİTEYLE MÜCADELENİN İLK ADIMI
TED Rönesans Koleji, öğrencilerin günün büyük bir bölümünü okulda geçirdikleri gerçeğinden yola çıkarak, işlenmiş gıdalar ve obeziteyle mücadeleyi okul yaşamının bir parçası haline dönüştüren “Kantinsiz Okul Uygulama” başlatmıştı. Uygulama çerçevesinde, okulda kantin bulunmuyor. Öğrencilere, işlenmiş gıdalar yerine, gıda mühendisleri ile doktor ve beslenme uzmanlardan oluşan “Beslenme Komitesi” tarafından hazırlanan sağlıklı beslenme programı kapsamında özel menüler sunuluyor.

Menüler, bir ergen veya bir çocuğun günlük alması gereken kalori ve besin grupları doğrultusunda hazırlanıyor. Çocukların fiziksel gelişimini hızlandıracak protein ve kalsiyum ağırlıklı beslenme modeli tercih edilen Kolej’de, sabah kahvaltısı, öğle yemeği ve ikindi beslenmesi olmak üzere toplam üç öğün yemek veriliyor.

Plaza Çalışanları Nasıl Beslenmeli?

Uzman Diyetisyen Gamze Şanlı Ak yoğun ve tempolu geçen iş hayatında ve toplantılar arasında, sağlıklı beslenmenin hep ikinci plana atıldığını belirtiyor. Oysa iş hayatında pratik düşünmek, hızlı ve doğru kararlar almak, sağlıklı bir beden ve ruh yapısı ile mümkündür. 

Bireylerin çalışma temposu içinde kendini, bedenen ve ruhen sağlıklı hissetmesi önemlidir. Ofis ortamında, masa başında geçirilen uzun saatler, çalışanlarda fazla kilo görülme sıklığını her geçen gün artırmaktadır. Bunun nedenleri arasında; bilgisayar başında uzun süre hareketsiz kalmak, öğle yemeğinde fast food gibi çok yağlı ve kalorili yiyeceklerden oluşan bir mönü tercih etmek, toplantıların sık olması ve uzun saatler sürmesi sonucu ara veya ana öğünleri atlamak gibi birçok neden sayılabilir.

Doğru beslenmenin, iş hayatındaki performansı arttırdığı araştırmalarla kanıtlanmıştır. Şirket yönetimi ve çalışanların sağlığını, performansını, dikkatini, konsantrasyonunu, kuruma bağlılığını, verimliliğini ve motivasyonunu arttırarak rakiplerin önünde olmak, iş potansiyelini yükseltmek ve sağlık harcamalarını düşürmeye yönelik programlar günümüzde gittikçe önem kazanmakta ve çalışanlarının sağlığına önem veren birçok şirkette bu danışmanlık hizmetinden faydalanmaktadır. ‘Kurumsal Beslenme Danışmanlığı’ adı verilen bu programlar, şirketlerin geleceğine ve çalışanlarına yapmış olduğu en doğru yatırım olarak düşünülmelidir.

İş Dünyası Nasıl Besleniyor?
Bankacı, mali müşavir, web tasarımcısı gibi sürekli aynı pozisyonda oturan bireyler lif açısından zengin, sindirimi kolay ve kalori içeriği düşük besinleri tercih etmelidir. Bu gruptakilerin hareketsizlik nedeniyle kalori harcaması daha düşük olduğu için kilo almamak adına kalori alımlarının kontrollü olması gerekir. Diyetin lif oranını artırmak için özellikle rafine edilmemiş, tam buğday, tam çavdar ve kepekli ürünler ile sebze, kabuğu ile yenebilen meyve ve kuru baklagillere yer verilmelidir.

Açık ofislerde çalışanlar arasında etkileşim çok yüksektir. Özellikle takım halinde çalışılıyorsa ve takım lideri varsa tüm grubun beslenmesini etkileyebilir. Örneğin; dışarıdan fast food siparişi veya ödül amaçlı tatlı siparişi verilmesi gibi. Tam tersi olarak, kendine ve yediklerine dikkat eden takım lideri özendirici de olabilmektedir.

Satış ekibi, müşteri hizmetleri gibi müşteri ile yüz yüze görüşmede olanlar uzun süre aç kalıp öğün atlayabiliyor ve sonrasında kan şekeri düşüklüğü yaşayıp çok acıktıkları için fazla miktarda yemek tüketebiliyorlar. Telefon ile müşteri hizmetlerini yönlendirenlerde ise stres düzeyine bağlı olarak çay-kahve ve abur cubur tüketimleri artmaktadır. Çay, kahve, gazlı içecek tüketmek yerine su ve bitki çayları tercih edilmelidir.

Satış toplantıları ve iş toplantısında, özellikle müşteri ile olan şehir dışı veya yurt dışı seyahatlerinde ‘yemek’ önemli bir yer tutmaktadır. Toplantılar genelde yemek yerken yapılmaktadır. Müşterilere gösterilen önemin bir parçası olarak, tüm yenilenlere eşlik etmek ve çok çeşitli yemek sipariş etmek ihtiyacın üzerinde kalori alımına sebep olabilmektedir.

Brokerların, genelde akşam yemeği öncesi, seans takip ederken içki ve çerez tüketimi yoğun oluyor ancak yapılan araştırmalar alkol tüketiminin yiyecek alımını arttırdığını göstermektedir. Düzensiz öğünler ve stres, kilo alımını tetikleyebileceği gibi rahatlamak için çay-kahve yerine bitki çaylarından yararlanılabilir.

İletişim sektörü, kendine en çok dikkat eden grubu oluşturuyor. Hareketli bir iş hayatına sahip olan bu grup, dış görünüşüne önem verdiği için yemek alımı konusunda daha dikkatli. Bunun yanı sıra kalori alımına dikkat edilse bile dengesiz beslenme söz konusu olabiliyor.

Ecza-ilaç sektörü çok fazla seyahat ediyor. Tıbbi satış mümessilleri gibi kalori harcaması daha yüksek olan grubun, öğün saatlerinde dengesizlik nedeniyle kalori alımları daha düşük olabiliyor ancak sürekli dışarıda hazır besinlerin tüketilmesi, karbonhidrat ve yağ içeriği yüksek, lif içeriği düşük beslenme de kilo artışına sebep olabilir.

Gazeteciler ve uluslar arası ticaretle uğraşanlar, öğün atlama, egzersize zaman ayıramama, dengesiz beslenme, saat farkı nedeniyle öğün düzensizliği, su tüketiminde eksiklik gibi problemleri sık yaşıyorlar. Bu nedenle sürekli mobil halde olanların yanlarında; yağsız kraker ile ayran, kuru kayısı ve ceviz, meyve, bir avuç leblebi, yarım simit ile peynir, tost ve ayran gibi her yerde bulabilecek pratik besinler taşımasını öneriyorum.

Yöneticiler, yoğun çalışma tempoları ve toplantılar arasında, sıklıkla öğün atlama eğilimindedirler. Özellikle atlanan öğle yemeği sonrası akşam yemeklerinde çok daha fazla yemek tüketiyorlar ve kilo alımı kaçınılmaz hale geliyor. Uzun süren toplantılarda kilo alımına neden oluyor. Aşırı çay- kahve tüketimi, yetersiz su içmek, yağlı ve şekerli kurabiye ikramları nedeniyle alınan kalori miktarı artıyor. Özellikle çay ve kahve, şekerli tüketiliyorsa kalori alımı daha da artış gösteriyor. Bu nedenle kilo almamak için toplantılarda ikram edilen kurabiyeler yerine yağsız ve şekersiz bisküviler, tahıllı simit, kuru meyveler, ceviz-fındık-badem gibi yağlı tohumlar, peynirli kepekli sandviçler, çiğ sebzeler, bitki çayları, su daha iyi seçimlerdir.

Ofis ortamında nasıl dengeli bir beslenme sistemi kurulabilir?
Sabah kahvaltısı, tüm çalışanlar için genelde problemli olabilmektedir. Zaman kısıtlılığı, açlık hissetmeme gibi nedenlerle sıklıkla atlanmaktadır. Bunun yanı sıra yapılan araştırmalarda, sağlıklı bir kahvaltının dikkat süresini, 210 dakikaya kadar uzattığı ortaya çıkmıştır. Güne enerjik başlamak için pastaneden alınan bir poğaça yada börek yerine peynir+ ekmek veya tost veya meyve+yoğurt veya yulaf+ süt gibi karışımlar protein karbonhidrat açısından dengeli ve doğru seçimler olacaktır.

Öğle yemeği, şirkette servis ediliyorsa; yoğun karbonhidratlı, ağır yağlı yemekler yerine ızgara gibi hafif ve sebze gibi düşük kalorili yemekleri tercih edilmeli. Makarna yerine bulgur pilavı, beyaz ekmek yerine kepek ekmek seçilmelidir. Özellikle salata ve protein içeren bir öğün, sizi uzun süre tok tutacak, atıştırmanızı engelleyecek ve öğleden sonra daha verimli çalışmanızı sağlayacaktır.

Öğle yemeğinde ofis dışına çıkamıyorsanız, telefonda vereceğiniz siparişin yüksek yağ ve kalori içermemesine dikkat edilmeli; kepekli sandviç, ton balıklı salata, ızgara köfte ve salata, kepekli tost ve ayran gibi tercihler yapmaya özen gösterilmelidir.

Ara öğünlerin düzenli olarak tüketilmesi metabolizmayı canlı tutacaktır. Ara öğünler, çok yemenize engel olarak, iş hayatında önemli yeri olan ‘beden imajınızı’ da korumanızı sağlar. Ofis çekmecenizde kayısı, erik, dut, yaban mersini gibi kuru meyveler ile fındık, ceviz, badem gibi yağlı tohumlar, diyet bisküvi ve grisini bulundurmak pratik olacaktır. Kan şekeri kontrolü için iki-üç saatte bir bu tür besinleri atıştırabilirsiniz.

Toplantıda mısınız? Bedeninizin kontrolünü ikramlıklara bırakmayın. Genel olarak toplantılarda yağ, şeker ve tuz içeriği yüksek kurabiyeler ikram ediliyor. Bunun yerine öğleden önceki toplantılarda kuru kayısı, incir, erik ile ceviz, fındık, badem ikram edilebilir. Öğleden sonra ki toplantılarda ise tatlı-tuzlu kurabiye yerine tahıllı simit- peynir veya mini sandviçler verilebilir.

Toplantı esnasında veya ofiste bir şeyler yemeniz mümkün değilse, ara öğün olarak kafeinsiz ve şekersiz latte tercih edebilirsiniz.

Ofis masanıza şık bir sürahi almanızı öneriyorum ve günde en az 1,5 litre su tükettiğinizden emin olun. Aşırı çay kahve tüketimi, su tüketimini engeller. Özellikle çay, kahve şekerli tüketiliyorsa kalori alımı da artar. Çay ve kahve yerine bitki çayları tercih edilmelidir. Özellikle stresi azalttığı için rezene ve papatya, bağışıklık sistemi içinse adaçayı, ekinezya, kuşburnu, ıhlamur içebilirsiniz.
Daha fazla hareket edin. Çalıştığınız şirkette egzersiz imkanlarınız varsa değerlendirin veya oluşturulması için liderlik yapın.

Hareketin azalmasına bağlı olarak oluşabilecek sindirim sistemi problemleri için lif ve sıvı alımınızı artırın.

İşyerine gelip-giderken özel aracınızı değil, servisi kullanmayı deneyin ve servisten evinize iki-üç durak önce inip-binmeye özen gösterin. Bu 15-20 dakikalık yürüyüşler, günlük aktivitenizin artmasını sağlayacaktır.

Akşam yemeği, toplantı yemeği olarak devam ediyorsa; başlangıç olarak, carpaccio, mozerella, somon füme, sebze çorbası gibi yağ ve karbonhidratı düşük seçimler yapın. Ana yemekte ızgara ve salata tercih etmeye özen gösterin. Özellikle salata ve etlere eklenen soslar konusunda dikkatli olun, bazı durumlarda sos yemeğin gerçek kalorisinden çok daha yüksek kalori ve yağ içerebiliyor.
Tatlı yemek istiyorsanız mutlaka paylaşın. Sütlü tatlı veya dondurma veya sorbe tercih edin, hamurlu, şerbetli ve kremalı tatlılardan uzak durun.

Uzun iş yemeklerinde içki tercih edecekseniz, kalori kontrolü için alkol oranı düşük olanları tercih etmeye özen gösterin (şarap %13, rakı %45, viski %45 alkol içerir).

İş dünyasında, kilo kontrolü ve beden imajının önemli bir yeri vardır. Bu nedenle kilo kontrolü konusunda bir diyetisyenden danışmanlık almaktan çekinmeyin.

Diyete Psikolojik Yaklaşım

Zaman zaman bedenimize küseriz, aynaya baktığımızda mutsuz oluruz, istediğimiz kıyafeti giyemediğimizde moralimiz bozulur. hissettiğimiz bu moral bozukluğu sonunda ise kendimizi buzdolabının önünde buluruz. Ya da bir bakmışız kucağımızda bir paket çikolata. 

Bu durumları genelinde yeme bozuklukları olarak adlandırabiliriz. Yeme bozukluğu kısır döngüsü, sıkıntı, tatminsizlik, öfke, üzüntü hali, suçluluk gibi olumsuz duygular ile kendini gösterir. Genelde bu olumsuz duyguların kaynağında depressif duygulanım, yüksek kaygı düzeyi, kişinin yaşamındaki sıkıntılı ve üzücü olaylar ve diğer psikolojik sorunların varlığı etkendir. Humanite Psikiyatri Tıp Merkezi Direktörü Prof.Dr.Sedat Özkan, yeme davranışının psikolojik etkisi ve Psiko-Diyet hakkında bilgi veriyor..

İnsanlar yemek yemeyi seviyor diye de çok yiyebilir bu durum patolojik midir ?
Öncelikle yemek yeme davranışı açlığı gidermek ya da bir lezzet denemek amaçlı mı yoksa patolojik kökenli mi buna bakmak gerekir. Kişi eğer açlık duygusu olmadığı halde dürtüsel olarak yemek yemeye yöneliyor ise bu durum psikopatolojik olarak değerlendirilebilir. Ya da fiziksel hastalığa veya hormonal sebeplere bağlı ise yine patolojik olması soz konusudur.

Bu sebeple yeme davranışı anormal ise hem dahili hem psikolojik yonden değerlendirilmeli patolojik olup olmadığına karar verilmelidir

Beslenmeyle ilgili düzenleme yapılırken nasıl bir psikolojik destek alınabilir ?
Beslenme bireylerin psikolojisini etkilediği gibi psikolojik durumları da beslenme alışkanlıklarını etkiler.

Psikolojiyi dikkate almayan diyet başarılı olamaz!
Beyin ve psikolojiden bağımsız yeme programı düşünülemez. Yemek yeme davranışımız anamızdan sütle sevgi almaya başladığımız andan itibaren şekillenmeye başlar. Yaşadıklarımız, duygularımız, düşüncelerimiz, beklentilerimiz, öfkemiz, cinsel yaşantımız, doyum ve doyumsuzluklarımız; hepsi yemek yeme davranışımızı etkiler. Ağız bölgesiyle yemek yeriz, sevişiriz, konuşuruz ya da “çiğ çiğ yemek isteriz”. Dolayısıyla zayıflama ya da kilo vermeye ilişkin diyet programı; kişinin beynini, psikolojisini, yemek yeme davranışını etkileyen derinliklerdeki psikolojiyi ve günlük yaşamın duygu-zihin etkileşimlerini dikkate almak zorundadır. Bunları dikkate almayan diyet programları başarısızlığa mahkumdur. Hatta kişide bazen daha fazla kaygı ve kısır döngü yaratır. Kişilerin Biyo-psiko-sosyal açıdan beden, beyin, ruh ve çevre etkileşimlerini inceleyen bilimsel diyet programının adı Psiko-Diyet’tir.

Psiko-Diyet programında kişiler öncelikle dahili yönden degerlendirilir. Burada kan şekerinden hormonlara kadar açlık ve yeme alışkanlığını etkileyen patolojik bir faktör olup olmadığına bakılır. Ardından diyet uzmanı ve psikolog tarafından görüşmeler gerçekleştirilir. Diyet uzmanı sağlıklı beslenme alışkanlığını kazandırırken psikolog ise bunun istikrarlı bir şekilde devam etmesini saglayabilir.

Ruhu ve beyni dikkate almadan bedeni zayıflatamayız!
Özellikle anoreksiya ve blumia gibi yeme alışkanlıklarını direk etkileyen psikolojik bozukluklar dışında depresyon , kadınlarda pms dediğimiz adet oncesi sendromlar ve bir çok psikopatolojik tabloda psikoloğun doğru beslenme alışkanlığını kazandırmak ve sürdürmekte büyük rolü vardır.

Neden beslenmeyle ilgili önlemler hedefe ulaşmak için yetmiyor ?
Beynimiz ( düşüncemiz,inançlarımız, korkularımız, beklentilerimiz, isteklerimiz) yeme bozukluğu oluşumunu engellemenin ya da tedavi etmenin başında, kişide kalıcı davranış değişikliklerinin yaratılması gelmektedir. Kişinin, yemek yeme düzenini, diyet ve egzersiz programını, geçici ve kısa dönemli olarak görmesinin engellenmesi, ve bu düzeni bir yaşam tarzı olarak görmesi amaçlanır.
Aksi takdirde, diyetin sonlanması ile beraber tekrar kilo alımı da kaçınılmaz olacaktır. Bütün bu nedenlerdendir ki kilo vermek ya da sağlıklı bir bedene sahip olabilmek için çizilen yol haritasında farklı alanları da içerisinde barındıran bir ekip desteğine ihtiyaç vardır.

Kilo sorunu olanların kendilerine özgü psikolojisinden söz etmek mümkün mü ?
Kilo sorunu olanların kendine özgü psikolojileri vardır. Öncelikle mevcut durumdan rahatsız olmak ancak durumu değiştirecek güçte olamamak büyük bir problemdir. Pek çok kişi bunu iştahın açık olması ya da ne yesem yarıyor olarak da nitelendirir ancak durum zannedilenden daha derinlerde olabilir. Kişi kilo problemi yüzünden sosyalleşmekten kaçıyor, kendine olan saygısını güvenini kaybediyor bile olabilir.

Daha öncede belirtmiş olduğum gibi psikopatolojik ya da fiziksel bir nedenden kaynaklanıyor olabilir.

Son olarak;
Bedenleri zayıflatmak uğruna ruhu zedelememek en onemlisidir.

Uzun raf ömürleri sağlığı olumsuz etkiliyor

Gıda uzmanları kısa sürede tüketilmesi gereken gıdaların raf ömürlerinin kısa olması gerektiğini belirtirken, uzun raf ömürlerinin sağlığı olumsuz yönde etkilediğini vurguluyor.

Gıda teknolojisinin gelişmesine paralel olarak marketlerdeki ürünlerin raf ömrü de uzuyor. Tüketicinin gıdayı yeterli kalitede güvenilir ve sağlıklı olarak alıp, tüketebilmesi için raf ömrü ve son kullanma tarihini iyi analiz etmesi gerekiyor. Beslenme uzmanları ürünün raf ömrü uzadıkça içindeki katkı maddelerinin fazlalaştığına, ürünün vitamin ve protein kalitesinde kayıplara uğradığına dikkat çekiyor.

Alarko-Leröy gıda uzmanları: “ Füme somon gibi kısa sürede tüketilmesi gereken işlenmiş balık ürünleri katkı maddesi içermiyorsa raf ömürleri kısa olmalıdır. Gıdaların raf ömrünü uzatan kimyasal katkı maddeleri ve sağlıksız beslenmeler yüzünden oluşan kronik hastalıklar birçok insanın hayatında mücadele ettikleri sağlık problemlerine sebep oluyor. Raf ömrü kısa olan katkısız ürünler tüketin, ömrünüz uzun olsun.” diyor.

Sıfır katkı maddesi
Alako-Leröy somon ürünleri kısa raf ömrü ile market raflarında katkısız ürün sınıfındaki doğallığını korumaya devam ediyor. Sadece üç haftalık raf ömrü ile tüketiciye sunulan füme somon ürünlerinde, hiç bir katkı maddesi bulunmuyor. Şirket yetkilileri özellikle süt, peynir, yoğurt, balık gibi gıda ürünlerinde marketlerdeki raf ömürlerine tüketicinin dikkat etmesini öneriyor. Bir ürünün katkı maddesi içerdiğini, tüketicinin raf ömründen anlayabileceğine dikkat çekiyorlar. Eğer raf ömrü uzun ise, o gıdanın katkı maddesi içermesi ihtimali yükseliyor.

Bir gıdanın güvenliği ve kalitesinin optimum şekilde korunarak, bu gıdaya uygun depolama koşularında tutulabildiği sürenin uzunluğu olan raf ömrü, , gıdanın üretim tarihinde başlıyor. Bu ömrün süresi, ürün içeriğindeki katkı maddeleri, imalat süreci, ambalaj tipi ve depolama koşulları gibi faktörlere bağlı olarak belirleniyor.

Raf Ömrü, tüketicilerin gıdalardan güvenli ve bilinçli olarak yararlanmasına yardımcı olurken, uzmanlar tüketicileri en kısa raf ömrü olan ve raf ömrü süresi geçmemiş ürünleri alması gerektiği konusunda uyarıyor.

Pembe Heyecanın Sen de Bir Parçası Ol!

Meme Kanseri Farkındalığı’nı arttırmak için yapılan hoş sürpriz tüm kadınları harekete geçirdi. Sen de bir parçası olmak için videoyu izle!


Bir boomads advertorial içeriğidir.


Haftada kaç kez yapmalı?

Market poşetlerini kolayca taşıyabilmek mi yoksa baklava dilimli bir vücuda sahip olabilmek için mi kas yapmak istiyorsunuz? Yrd. Doç. Dr. Gamze Şenbursa, güvenli ve verimli bir egzersiz programının püf noktalarını sizler için yazdı.

Kuvvetlendirme ya da dirençli egzersizde tipik olarak ağırlık makinaları, serbest ağırlıklar ve dirençli bantlar gibi ekipmanlar kullanılır. Bu egzersizler kemik kaybına karşı koruyucudur ve kas yapımını sağlar. Aynı zamanda vücudunuzdaki kas kitlesinin oranını artırır. Bu yüzden egzersiz rutininizde önemli bir yere sahiptir.

Teknik olarak, kuvvetlendirme ya da dirençli egzersizleri duvara karşı şınav veya dambıl kaldırma gibi kaslarınızın normalden daha fazla kuvvetle karşılaştığı herhangi bir zamanda ve yerde yapabilirsiniz. İlerleyerek artan ağırlıklar ya da artan direnç kasları kuvvetlendirir. Küçük nüanslar bir yana, kuvvetlendirme egzersizleri; market poşetlerini taşımak, merdiven çıkmak, sandalyeden kalkmak, otobüse yetişmek gibi günlük aktivitelerinizin kolayca yapılabilmesi için gerekli olan fonksiyonel kuvveti sağlar.

PEKİ, NE KADAR YAPMALI?
Güncel kuvvetlendirme egzersiz programları ana kas grupları için (bacaklar, kalça, bel, göğüs, karın, omuzlar ve kollar) haftada 2 veya daha fazla kez yapılmasını öneriyor. Her seans için tek set etkili olur ancak 2 veya 3 set daha iyi olabilir. Her egzersizi 8 ile 12 kez tekrar edin. Kuvvetlendirme egzersizleri seansları arasında toparlanma ve yenilenme için vücudunuz en az 48 saate ihtiyaç duyar.

HAYDİ BAŞLAYIN!
Aşağıdaki öneriler egzersiz programınızı güvenli ve verimli bir şekilde yapmanızı sağlayacak.

5-10 DAKİKA ISININ VE SOĞUYUN
Yürümek ısınmak için iyi bir yoldur. Germe ise soğuma için mükemmel bir yoldur.

FORMUNUZA ODAKLANIN, KİLONUZA DEĞİL
Vücudunuzu düzgün bir şekilde pozisyonlayın ve egzersiz sırasında rahatça hareket edin. Formunuzun zayıf olması yaralanmalara ve yavaş kazanımlara yol açar. Birçok uzman kuvvetlendirme egzersizlerinin rutinini öğrenirken ağırlıksız ya da çok hafifi ağrılıklarla başlamayı öneriyor. İzole kas grubunda çalışırken yavaş, düzgün bir şeklide kaldırmaya ve eşit şekilde kontrollü bir şekilde indirmeye konsantre olun. Belirli kasları bilinçli bir şekilde kasıp gevşetirken vücudunuzu spesifik bir pozisyonda tutarak kasları izole edebilirsiniz.

TEMPO! TEMPO!
Tempo, hızlanma yüzünden daha düşük kas kuvveti kazanmaya karşı daha kontrollü olmayı sağlar. Örneğin; dambılı indirirken 3’e kadar sayın ve başlangıç pozisyonuna kaldırırken de 3’e kadar sayın.

NEFES ALIN
Kuvvetlendirme egzersizleri sırasında eğer nefesinizi tutarsanız kan basıncınız yükselir. Kaldırma, itme ya da çekme gibi dirence karşı çalışırken nefesinizi verin, gevşerken de nefes alın.

KASLARI YÜKLEYİN
Egzersize göre doğru ağırlıklar farklıdır. Şimdiki formunuzu koruyan belirli kas ya da kasları hedef alan en az 2 tekrar yapabileceğiniz bir ağırlık seçin. Eğer 2 tekrar yapamıyorsanız, daha hafif bir ağırlık seçin. Eğer bütün setleri yapmak çok kolay geliyorsa, biraz ağırlık ekleyerek (kollar için 0,5-1 kg, bacaklar için 1-2,5 kg ) kaslarınızı yükleyin ya da çalışmanıza bir set daha ekleyin ya da haftalık çalışma sayınızı arttırın. Eğer ağırlık eklediyseniz bütün setleri iyi bir şekilde yapabilmelisiniz ve hedef kaslarda en az 2 tekrarda yorgunluk oluşmalıdır.

DÜZENLİ OLARAK ÇALIŞIN
Vücudunuzdaki bütün ana kas gruplarını haftada 2 ya da 3 kez çalışmak idealdir. Haftada bir kez ful vücut kuvvetlendirme veya haftada 2-3 kez kuvvetlendirme yapabilirsiniz ya da egzersiz programınızı üst gövde ve alt gövde olarak bölebilirsiniz. Bu durumda her komponenti haftada 2-3 kez çalıştığınızdan emin olun.

KASLARINIZA BİRAZ MOLA VERİN
Kuvvetlendirme eğitimi gibi yorucu egzersizler kaslarda küçük yırtıklara sebep olabilir. Bu yırtıklar zararlı değildir ama önemlidir: Yırtıklar iyileştikçe kaslar daha da kuvvetlenir. Kasların iyileşmesi için seanslar arası her zaman en az 48 saat bırakın. Eğer pazartesi günü tüm vücut çalışmanız varsa, tekrar çalışmak için en az çarşambaya kadar bekleyin. Bu durumda, ara günlerde aerobik egzersizleri yapmak daha kolay olur. Eğer kısmi vücut çalışması yapıyorsanız, üst gövdeyi pazartesi, alt gövdeyi salı, üst gövdeyi çarşamba, alt gövdeyi perşembe gibi çalışabilirsiniz ve mümkün olduğunca çok aerobik egzersiz yapın.

Sizi en çok çocuğunuz şaşırtır!

Biz anneler, çocuklarımız ile ilgili endişelerimizden dolayı onların potansiyelini bazen göremeyebiliyoruz. Oysa hayata bir de onların gözünden bakmayı denesek.... Hayata çocuklarınızın gözlerinden bakıp, gülümsemeye ne dersiniz? Endişeleriniz onların yaşayarak öğrenmesinin önüne geçmesin…



Bir boomads advertorial içeriğidir.


Her yaşın egzersizi ayrı!

Egzersiz yapmak vücut sağlığına olumlu katkılarının yanı sıra size aktif ve sosyal bir yaşam sağlar. Ayrıca stresle başa çıkmak için etkili bir yöntemdir. Dikkat etmeniz gereken hangi yaşta hangi sporların uygun olduğudur. 

Pfizer’in “Sen Çok Yaşa” kampanyası için “Her Yaşa Özel Egzersiz Önerileri” uzmanların görüşleri alınarak derlendi.

Yaşınız ister 20'lerde olsun, ister 30'larda, ister 40'larda... Spor her zaman yaşamınızın bir parçası olmalı. Beslenme alışkanlıklarınızı düzenlemek ve egzersizi bir yaşam tarzı haline getirmek daha iyi ve daha uzun bir yaşam için basit ama etkili bir yol olabilir. Yaşınıza uygun doğru egzersiz seçimiyle haftada yalnızca birkaç saat ayırarak her yaşta sağlıklı bir ömür geçirebilirsiniz. 20’li yaşlardan 60 yaş ve üstüne kadar hem kadınlara hem erkeklere özel egzersiz önerileriyle yıllara meydan okumak mümkün.

Kadınlar için Egzersiz Önerileri

20’li Yaşlar: İddialı bir fitness (fiziksel egzersiz) hedefi belirleyin. Uzun mesafe koşularına ya da yoğun bir antrenman sınıfına katılmayı hep istemiş miydiniz? Bu sizin için bir fırsat olabilir. Bir hedef belirleyin, sonra önümüzdeki on yıl içinde ona ulaşmak üzere plan yapın.

30’lu Yaşlar: 20 yaşından sonra bazal metabolizmanız her on yılda bir yüzde 1 ila 2 oranında yavaşlıyor. 30’lu yaşlarınızda haftada dört gün birer saat antrenman (kardiyo ve direnç) ve en az bir gün 45 ila 60 dakika yüksek yoğunlukta kardiyo hedefleyin. Egzersizler arasında bir gün ara vermeyi unutmayın.

40’lı Yaşlar: 40’lı yaşlarda haftada üç gün günde bir saat ağırlık çalışması ve haftada 5 gün günde 45 dakika kardiyo hedefleyin. Haftada bir gün ara verin. Ancak, yeni bir egzersiz programına başlarken mutlaka doktorunuza danışmayı ihmal etmeyin.

50’li Yaşlar: 50’li yaşlarda haftada 4 ila 6 kez 20-40 dakikalık kardiyo ve haftada iki kez yarım saat ağırlık çalışması yapabilirsiniz. Ancak böyle bir egzersiz programına başlamadan önce mutlaka doktorunuza danışmalısınız. Egzersizlerin ardından mutlaka germe/esneme hareketleri yapmayı unutmayın.

60 ve Üstü Yaşlar: Bu yaşlarda düzenli egzersiz yapmak, ama bu arada eklemleri zorlayan aerobik egzersizden kaçınmak önem taşır. Eklemlerinize yüklenmekten kaçınmak için, kısa yürüyüşler yapabilir, yüzebilir ya da pedal çevirebilirsiniz. Yeni bir egzersiz programına başlamadan önce mutlaka doktorunuza danışmayı unutmayın.

Erkekler için Egzersiz Önerileri

20’li Yaşlar: Çoğu insan 20 ile 29 yaşları arasında fiziksel açıdan zirvede ya da zirveye yakın olur. Bundan yararlanın ve bu yaşlardayken “yaşım genç ileride yaparım” demeden düzenli egzersiz yapın. Böylece ileriki yaşlar için sağlığınıza şimdiden yatırım yapmış olacaksınız. Rutini egzersizlerden kaçının ve sürekli farklı egzersizler deneyerek kendinizi monotonluktan uzak tutun. Böylece sıkılmadan ve vazgeçmeden uzun süreler motivasyonunuzu koruyabilirsiniz.

30’lu Yaşlar: 30’lu yaşlarda bazı hormonlar azalmaya başlar, bu da sizi hem fiziksel, hem de duygusal olarak etkileyebilir. Bu nedenle egzersiz yapmak gittikçe daha fazla önem kazanır. Egzersizden doğal bir antidepresan ve stres giderici olarak da yararlanabileceğinizi unutmayın. İş yaşamınızın zirvesinde olsanız bile yoğun programınızda yer açıp egzersiz için zaman yaratın. Fiziksel olarak gelişiminizin özel hayatınıza etkilerini mutlaka hissedeceksiniz.

40’lı Yaşlar: Spor salonundan uzak mı kaldınız? Yakınınızdaki bir spor kulübünde derslere katılabilir ya da motivasyon sağlamakta güçlük çekiyorsanız özel bir antrenörle de çalışabilirsiniz. Azar azar başlayıp fiziksel aktivitelere ayırdığınız süreyi kademeli olarak artırın. Böylece hem bedeninizi fazla zorlamaz hem de motivasyonunuzun sürekliliğini sağlarsınız. Yeni bir egzersiz programına başlamadan önce mutlaka doktorunuza danışmayı unutmayın.

50’li Yaşlar: Egzersiz yağsız vücut kitlesini korumaya yardımcı hormonları uyarır. Egzersiz yapmazsanız metabolizmanız yavaşlamaya başlayacak ve kemik yoğunluğunuz azalacaktır. Spor salonundan uzak kalmayın, ama yeni bir egzersiz programına başlamadan önce mutlaka doktorunuza danışmayı unutmayın.

60 ve Üstü Yaşlar: 60 yaşından sonra formda kalmak kalp hastalığı ve diyabet gibi yaşla bağlantılı hastalıklardan korunmanıza yardımcı olur. Ağırlık kaldırma, bisiklet gibi çeşitli egzersizler güvenli, ancak iddialı egzersiz seçenekleri sunmaktadır. Yeni bir fiziksel egzersiz programına başlamadan önce mutlaka doktorunuza danışmayı unutmayın.

Sıcağa karşı su ve tuz tüketimini artırın

Mevsim normallerinin üzerinde seyreden sıcak havalarda terlemeyle birlikte yaşanan su ve tuz kaybı, başta böbrek fonksiyonları olmak üzere kalp ve dolaşım sistemi, beyin ve sinir fonksiyonları etkileyip, idrar yolu rahatsızlıklarına, baş dönmesi ve tansiyon oynamalarına yol açabiliyor. Uzmanlar hatırlatıyor; aşırı sıcaklarda su ve tuz tüketimini arttırın.

Sıcak yaz aylarında vücudun su ve mineral dengesinin bozulması ciddi sorunlara yol açıyor. Terleme, normalin üzerinde su ve tuz kaybına sebep oluyor. Özellikle tuz kaybı beraberinde iyot eksikliğini doğuruyor. İyot, beyin ve sinir sisteminin normal büyüme ve gelişmesi, vücut ısısı ve enerjisinin devamı için gerekli olan tiroit hormonlarının önemli bir bileşenidir. Tuz, doğru biçimde tüketildiğinde insan bedeninde bulunan sıvıları dengeleyen, sinir ve adale sisteminin doğru çalışmasını sağlayan en temel mineraldir.

Dahiliye Uzmanı Prof. Dr. Ziya Mocan, tuzun sıcak havalarda dengeli kullanımına dikkat çekerek, “Tuz vücutta su tutar. Damarların kasılmasında diğer hormonlarla birlikte tuzun etkisi vardır. Bu nedenle tuz fazla alındığında hem vücudun su tutulması hem de damar kasılması nedeniyle tansiyon yükselir. Vücudun belirli oranda tuz ihtiyacı vardır. Bu ihtiyaç sıcak havalarda daha da artar. Tuz eksikliği ise tansiyon düşüklüğüne neden olur, halsizlik ve baş dönmesi oluşur” diyor.

Tuz kullanımında duyarlılığı arttırma vizyonuyla hareket eden Estuz Yönetim Kurulu Başkanı Vedat Özdemir de, sıcak ve nemle bunaldığımız bu günlerde tükettiğimiz tuz miktarını dengelememiz gerektiğini ifade ediyor. Özdemir, ‘Hayatın Dengesi’ tuzun, vücudun doğal su dengesini ayarladığını, bu nedenle her gün olduğu gibi yaz aylarında da doğru oranda tuz almak gerektiğini belirtiyor.

Sinir sisteminin pili
Nöroloji uzmanlarınca sinir sistemi için önemli iyonlar arasında yer aldığı ifade edilen sofra tuzunun bileşenlerinden sodyum; sinir uyarılarını iletmeye yardımcı olur, kasların çekilmesini ve gevşemesini etkiler. Doktorlar, yetersiz tuz alımının halüsinasyon, sinir bozukluğu, kas krampı ve kalça kemiği kırıklarına yol açabileceğini ifade ediyor. Erişkin bir insanın günlük tuz ihtiyacı 6 gram kadardır. Ancak sıcak havalarda ya da ağır fiziksel çalışma şartlarında bu miktar 10 grama kadar çıkabiliyor. Tuz insan bedeninin içerisindeki sıvıları dengeleyici özellik taşıyor. Gerekli miktarda su aldığımız durumlarda bile, tuz eksikliğinden dolayı vücudumuzdaki su miktarı tehlikeli bir şekilde normalin altına inebiliyor.

Hastalığınıza Göre Beslenin

Günümüzde genellikle sağlıklı beslenme bir hastalık oluşması durumunda ya da fazla kilolardan kurtulmak için dikkat edilecek bir kavram olarak görülmektedir. Fakat yapılan araştırmalarda bireysel diyet ve sağlık uygulamalarının önceden düzenlenmesi, önlenebilir hastalıkları, sakatlıkları ve erken ölümleri azaltmaktadır. 

Memorial Hizmet Hastanesi Beslenme ve Diyet Bölümü’nden Dyt. Aysu Aydın, hastalıklara göre beslenme hakkında bilgi verdi.

Sağlam vücut için dengeli ve sağlıklı beslenme şart!
Sağlığın korunması, kaliteli bir şekilde devam ettirilebilmesi, hastalıklardan korunma, hastalık oluştuktan sonra hastalığın tedavi edilebilmesi ve tedavi sürecinde yeterli, dengeli ve sağlıklı beslenme en temel koşuldur. Her hastalık türünde farklı tıbbi beslenme tedavisi uygulanmakta ve hastalığın en etkin şekilde tedavi edilmesi planlanmaktadır.

Ameliyat sonrası yağ ve kalori alımı kısıtlanmalı
Beslenmesine en çok dikkat etmesi gereken grup aşırı kilolu lan hastalardır. Morbid obez hastalarda, ağırlık kaybının sürdürülmesinde bariatrik cerrahi en etkili yöntemdir. Operasyon öncesi ve sonrasında hastanın diyetisyen tarafından mutlaka değerlendirilmesi yapılmalı, yeterli ve dengeli beslenme programı oluşturulması gerekmektedir. Bu sayede diyete bağlı komplikasyonlar önlenmiş olacaktır. Kilo kaybetmek ve kilo kaybını korumak için yağ ve kalori alımının kısıtlanması gerekmektedir.

Tıbbi beslenme tedavinin etkinliğini artırır
Özellikle kalp hastalıkları, beyin ve böbrek damarlarını etkileyen hastalıklar ve periferik damar hastalıkları beslenmelerine özellikle dikkat etmelidir. Bu hastalıklarda kolesterolün ve kan yağlarının belirli bir seviyede tutulması sağlıklı beslenme ile mümkündür. Beden ağırlığının arzu edilen sınırın %15ini geçmeyecek düzeye indirilmesi ve gerekli tıbbi beslenme tedavisinin yapılması tedavinin etkinliğini artırmaktadır.

Kan şekeri düzeyleri çok önemli
Diyabet, pankreasın yeterli insulin üretememesi veya vücudun ürettiği insülini etkili bir şekilde kullanamaması sonucu oluşan ömür boyu devam eden kronik ve insülin üreten hücrelerin azalması ile devam eden bir hastalıktır. Diyabetin tıbbi beslenme tedavisi, diyabetin oluşumunu önlemek için, var olan diyabeti tedavi etmek için ve diyabete bağlı komplikasyonların gelişimini önlemek veya yavaşlatmak için gereklidir ve tedavinin temelini oluşturur. Tip 1 Diyabet, Tip 2 Diyabet ve gestasyonel diyabette tıbbi beslenme tedavisi ile kan şekeri düzeyleri normal veya normale yakın düzeylerde tutarak, kronik komplikasyonlar önlenir ve risk azalır. Diyabetlinin yemekten hoşlandığı besinlerin, besin değişimleri öğretilerek, kişinin miktarınca bu besinleri yemesi de sağlanmaktadır.

Kanser hastalarında diyetsel yaklaşım önemli
Kanser vücut hücrelerinin kontrolsüz bir şekilde üremeleri ile meydana gelen bir hastalıktır. hücreler henüz tam bilinmeyen bir nedenle, kontrolsüz olarak bölünmeye başlamaktadır. Tedavi sırasında oluşacak iştahtan kesilme, zayıflama veya kilo alma, ağız ya da boğaz ağrısı, koku ya da tat değişikliği, bulantı, kusma, ishal, kabızlık gibi durumlarların önlenmesinde diyetsel yaklaşımlar çok önemlidir. Kanser tedavisi sırasında beslenme ile bu sıkıntılar uzak tutulabilmektedir. Günümüzde birçok hastalığın önlenmesinde, tedavisi sırasında ve hastalık sonrasında hastanın beslenme durumunun saptanarak, kişiye özgü, yeterli ve dengeli beslenme programları ile takip edilmesi gerekmektedir.

Sıkı bir karın için beslenme önerileri

Yaz aylarında çoğumuzun başına gelen en büyük felaket olan sarkan göbeğin önüne geçmek isteyenler sıkı bir karın için beslenme önerilerine kulak vermeli.

Özellikle bel ve göbek bölgesinde meydana gelen yağlanma, göbeğin sarkmasına ve istenmeyen bir görüntüye neden olur. Güzelliğini önemseyenler için kabus denilebilecek bu durumun önüne geçmek ve sıkı bir karına sahip olmak için özellikle beslenmenize dikkat etmeniz gerekmektedir.

Sıkı bir karın için beslenme önerileri

Sarkan göbeğinizi ortadan kaldırmak ve ondan kurtulmak istiyorsanız beslenme uzmanlarının tavsiye ettiği besinleri tüketmelisiniz. Bu sayede karnınızın daha sıkı olmasını ve yağlardan arınmasını sağlayabilirsiniz.

Sıkı bir karın için tüketilecek besinler nelerdir?

Dümdüz bir karına sahip olmak kuşkusuz herkesin hayalindedir. Siz de yağsız, sarkmamış, sıkı bir karın hayalini kuruyorsanız bu besinler en büyük yardımcınız olacaktır.

Düz bir karına sahip olmak için egzersizin olmazsa olmaz bir eylem olduğunu unutmamalı, bununla birlikte beslenmenize de dikkat etmelisiniz. gerekir. Doğru bir egzersiz programı seçip beraberinde bu besinleri de destek olarak tercih ederseniz hayalinizdeki gibi sıkı bir karın bölgesine kavuşmanız hiç de zor değil.

İşte sıkı bir karına kavuşmak için sofranızdan eksik etmemeniz gereken besinler…

Armut

Besleyicilik konusunda ne kadar övgü varsa hep elmaya gider ve bu güzel meyveye haksızlık edilir. Günde bir armut yemek de sağlığa iyi gelir. Armut bol lifli bir meyvedir ve pektin adı verilen bu lifler kilo vermenize yardımcı olur. Biraz suyun içinde haşlayarak ılık bir tatlı olarak yiyebilirsiniz. Bazı türleri kumlu, bazıları kremsi bir dokuya sahiptir. Hangisini sevdiğinizi bularak ara öğünde bir parça peynir ile birlikte tüketebilirsiniz.

Greyfurt

Turunçgil ailesinden gelen bu meyvenin kilo vermeye yardımcı olduğu, yapılan araştırmalarda her öğünde yarım greyfurt yiyen insanların yaklaşık iki kilo, günde üç kez bir bardak greyfurt suyu içenlerin ise 1,5 kilo kaybettiği görülmüştür. Eğer greyfurtun ekşi tadını sevmiyorsanız, greyfurt dilimlerinin üzerine biraz bal gezdirdikten sonra kakule serpiştirip ızgarada iki-üç dakika pişirerek, onu düşük kalorili leziz bir tatlı haline getirebilirsiniz.

Kuruyemiş

Kuruyemiş ve çekirdeklerin faydası saymakla tükenmez. Kuruyemişler ve çekirdekler bol miktarda protein, lif, demir, çinko, magnezyum, bakır, B vitamini ve E vitamini içerir.

Avokado

Avokadolar lutein deposudur. Lutein sağlıklı gözler için gereklidir. Avokado aynı zamanda bol miktarda lif, kanda pıhtılaşma sağlayıcı K vitamini ve kalp koruyucu folat da içermektedir.

Siyah çikolata

Siyah çikolata bol miktarda flavanol ve proantosiyanin içerir; ikisi de iyi kolesterol (HDL) seviyesini arttırır. Ayrıca bakır, magnezyum, potasyum, kalsiyum ve demir gibi; insülin seviyelerini kontrol eden ve kan damarlarını gevşeten, kan basıncını düşüren önemli mineraller içerir.

Zeytin

Göbeğinizi hedefleyen tekli doymamış yağ asitlerinin yanı sıra bol miktarda demir, E vitamini, bakır ve lif içerir.

Yağlar

Zeytinyağı, kanola, aspir, susam, soya, ceviz, keten, ay çiçeği ve fıstık yağı çiğ olarak tüketildiği zaman kilo vermenize yardımcı olur. Sabah aç karna bir kaşık yediğinizde veya öğle yemeğinde salatanıza bir kaşık eklediğinizde faydasını kısa zamanda görürsünüz.

Domates

Yüksek miktarda su içeren bu lifli sebze, sadece birkaç kalori alarak doymanızı sağlar. Tam bir likopen deposudur. Araştırmacılar, bu antioksidanın kandaki oranının artmasıyla, kalp hastalıkları ve diğer kronik rahatsızlıklara yakalanma riskinin azaldığını tespit etmişlerdir. Domatesin besin değeri pişirildiğinde daha fazladır. Bu nedenle tavada soteleyerek ya da fırında pişirerek yemeyi tercih ediniz. Ayrıca sos ya da domates çorbası şeklinde de tüketebilirsiniz. Özellikle enerjinizin düşük olduğu bir günde, bir kase sıcacık domates çorbası size oldukça iyi gelecektir.

Kırmızı biber

İçinde bulunan kapsaisin adlı antioksidan sayesinde, kalori yakmaya yardımcı bir besindir. Los Angeles’daki Kaliforniya Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmada, kapsaisin içeren bir öğünden sonraki birkaç saat boyunca, yakılan kalori miktarının ikiye katlandığı bulunmuştur. Bu antioksidan, aynı zamanda bedeni daha fazla yağı yakıt olarak kullanmaya zorlar ve böylece yağ yakımını belirgin ölçüde arttırır. Hatta bazı araştırmalarda, kapsaisin içeren yemeklerin iştahı azaltabildiği bile görülmüştür. O halde hemen marketteki acı sosların arasında bir gezinti yapın. Fakat bazılarının kalorisi yüksek olabileceği için etiketini iyi okumayı unutmayın!

Enginar

Yeşil yapraklı sebzeler yemekten bıktıysanız (ki kalori hesabı yaptığınız günlerde bu sık sık olur), enginar çok iyi bir alternatiftir. Üstelik harika bir besin olan enginarın tanesi sadece 60 kalori içerir. Lifli bir sebze olduğu için, bir öğünde başlangıç olarak yenildiğinde, o öğünden çok daha az kalori almanızı sağlar. Taze enginarları buharda haşlayıp yediğinizde asıl lezzetini alırsınız. Üzerine azıcık tuz, biber ve limon suyu gezdirmeniz yeterlidir. Soyulmamış olarak aldığında, bütün olarak pişirip yapraklarını tek tek sıyırarak yemek çok keyiflidir. Konserve enginar kalbi de mutfağınızda daima bulunsun. Basit ama sağlıklı bir ara öğün yemek istediğinizde enginar kalbini çok az zeytinyağı ile birlikte blenderda püre hâline getirip, taze biberiye ekleyerek tadını çıkarabilirsiniz.

Aldığımız kilolar bizi depresyona mı sürüklüyor?

Kış aylarında soğuk hava şartları nedeniyle daha hareketsiz yaşantımız olması, enerji değeri yüksek yiyecek ve içeceklerle beslenmemiz gibi nedenler kilo alımını kolaylaştırıyor. Fazla kilolar ise, depresyonu tetikleyen bir unsur olarak öne çıkıyor ve psikolojimizi olumsuz yönde etkiliyor. Reem Nöropsikiyatri Merkezi’nden Dr. Mehmet Yavuz, konuyla ilgili görüşlerini ve yapılması gerekenleri paylaşıyor.

Kilo alımı ve depresyon arasındaki ilişki
Yanlış beslenme alışkanlıkları, iş stresi ve benzer birçok problem ile kilo alımı hızlı olarak gerçekleşebilir. Alınan kilolar ise fiziki ve ruhsal birçok probleme yol açar. Fazla kilolar, başlı başına yoğun bir anksiyete nedenidir. Kilo alma depresyona neden olabileceği gibi depresyonda olma da kilo almayı beraberinde getirir. Bu, kişilerde hayatı etkisi altına alan bir kısır döngü oluşturur.

Kilo alımının nedenleri irdelenmeli
Yemek yeme kadınlarda rahatlama sağladığı gibi, ölçü kaçırıldığında pişmanlık ve kızgınlık duygularını da tetikler. Spor yapmaktan kaçan ve kilo almaya başlayan bir kadın, mutlaka konuyla ilgili kendini sorgulamalıdır. Söz konusu durum, kısa bir süre sonra kısır döngüye dönüşür ve kilolu olma gerçeğine daha fazla yemek yiyerek karşılık verilip, spor yapmaktan kaçınılabilir. Böylece kilolar baş edilemez hale gelebilir.

Antidepresan kullanımında dikkatli olunmalı
Depresyon sonucu kilo alan kadınlar, antidepresan kullanımı konusunda dikkatli olmalıdır. Böyle bir tedavinin sonucu yine kilo almak olabilir, bu antidepresanlardan kaçmak için bir neden değildir fakat fazla kilolarla baş etmek için kullanılacak bir yöntem de değildir. Depresyon nedeniyle ilaç kullanan kişilerin kilolarını sık sık takip etmeleri, eğer kontrolsüz bir kilo alma söz konusu ise derhal hekimleri ile görüşmeleri gerekir.

Hamilelik ve masa başı işleri risk grubunda yer alır
Kadınların kilo almaya en müsait oldukları dönem olarak bilinen gebelik dönemi ve sonrasında, vücutta kalan fazla kilolar için çaba gösterilmesi önemlidir. Eğer kilolardan kurtulmak için bir çaba harcamazsa ve gerçekleşen birden fazla doğum varsa, şişmanlık yaşam kalitesine büyük ölçüde zarar verir. Doğum dışında kadının hayatında oluşan çeşitli değişiklikler nedeniyle fiziksel aktivitelerinin azalması, örneğin bedensel olarak aktif olduğu bir işten masa başı bir işe geçmesi, iş bırakma veya emeklilik, araba kullanmaya başlamak gibi nedenlerle enerji tüketiminin azalması da kilo kontrolünde sorunlara yol açar. Yaşlılık, beslenme alışkanlığının ayaküstü yenen tost, sandviç, pizza gibi hazır yiyeceklerden oluşması şişmanlığa neden olan etkenler olarak karşımıza çıkar. Modern toplumlarda yaşama, evlilik, alkol tüketimindeki artış ve en önemlisi genetik özellikler de kilo almada etkilidir.

Depresyona karşı beslenme alışkanlıklarınızı düzenleyin
Beslenme tarzı, şişmanlık için büyük ölçüde belirleyicidir. Çok yağlı yemek türleri fazlaca tüketiliyorsa ya da özellikle sanayileşmekte olan ülkelerde tercih edilen hazır yemek türleri tüketiliyorsa, şişmanlık toplumsal bir sorun haline de gelebilir. Kilo sorunundan uzak durmak için beslenme tarzında yapılması önerilen değişiklikler şu şekildedir:

- Sabah kahvaltısı yapın. Öğün sayısını azaltmadan 3 öğün yemek yiyin, ara öğünlerle günlük öğün sayınızı artırın.
- Sebze ve meyve tüketimini artırın.
- Alkol tüketiminizi azaltın veya tamamen bırakın. Alkol, yüksek kalorisi nedeniyle gün boyu tatlı isteğinizi de artıracaktır.
- Çikolata, bisküvi gibi besin değeri düşük ama kalorisi yüksek besinler yerine taze veya kurutulmuş meyve yiyin.
- Yemeğinizi yavaş yavaş yiyin. Hızlı yemek yediğinizde, doyduğunuzu anladığınız zaman zaten gerektiğinde fazla yemişsinizdir.
- Hayvansal yağlardan kaçının. Tavukların derilerini, etlerin yağlı kısımlarını ayırın. Katı yağlar yerine, zeytinyağı, ayçiçek yağı ve mısırözü yağı gibi bitkisel yağlar kullanın.
- Bol bol su için.
- Mümkünse her gün aynı saatte kalkın.
- Yemeklerden sonra dişlerinizi fırçalayın. Diş fırçaladıktan sonra muhtemelen canınız bir şey yemek istemeyecektir.
- Tatlı yemekten kaçının. Daha az tatlı tüketin.
- Tuz ve şeker kullanımınızı azaltın.

Ramazana Uyum Sağlarken Kilo Verebilirsiniz!

Ramazan ayı boyunca sağlığınızı korurken kilo verebileceğinizi ve bunu çok büyük değişikliklere gerek kalmadan da yapabileceğinizi biliyor muydunuz?

Ramazan’a uyum sağlarken sağlığınızı koruyarak nasıl kilo verebileceğinizi Hisar Intercontinental Hospital Gastroenterohepatoloji ve Fitoterapi Uzmanı Dr. Hakan Güveli’den öğrendik…

Ramazana Uyum Sağlarken Kilo Verebilirsiniz!
Ramazan ayı sıcak yaz aylarına rastladı ve daha geç saatte bir iftar bizi bekliyor. Bu da beraberinde uzun süreli açlık ve susuzluğu getiriyor. Normalde karaciğerde ve kaslarda depolanan glukoz ilk olarak yıkılır, fakat açlık uzarsa yağ ana enerji kaynağı olarak kullanılır. Burada önemli bir ipucunu göz ardı etmemek gerekir. Doğru beslenme ve egzersizi Ramazan ayında birleştirirseniz hem oruç tutar, sağlıklı olur hem de kilo verebilirsiniz. Fakat tam tersine dengeli beslenmez ve az su tüketirseniz açlıkta yağ yıkılır ve zararlı sonuçlar olabilir. Dolayısı ile kilo probleminiz olmasa da doğru beslenmenin yanı sıra hafta da 3 kez tempolu yürüme, bisiklete binme, hafif koşma gibi kardiyo benzeri egzersizleri yapmanız doğru enerji yakımı ve zararlı madde oluşumlarını engellemek için gereklidir. Yeterli protein alınmazsa kas kitlesinde yıkım ve metabolik dengede bozulmalar olacaktır.

İftar ve Sahurda Nasıl Beslenmeli?
• Oruç büyük bir hazırlık gerektiren fiziksel ve manevi bir deneyimdir. Eğer fiziksel olarak kendinizi iyi hissetmiyorsanız ya da sağlık durumunuzdan emin değilseniz, oruca başlamadan önce hekiminizle konuşun. Sağlık durumunuzu ve varsa tedavinizi etkileyebilecek muhtemel değişiklikleri veya alternatifleri hekiminizle birlikte gözden geçirin.
• Mutlaka sahura kalkın. Ancak ağır yağlı ve karbonhidratlı beslenmeden kaçının. Özellikle glisemik indeksi düşük beslenerek kan şekeri yükselmelerinizi önleyebilir; daha uzun süre tokluk sağlayarak enerjinizi koruyabilirsiniz.
• Yedikten sonra yatınca sindirim sisteminde şikayetlerim artıyor, tansiyonum çıkıyor, çok uykusuz kalıyorum diyerek sahura kalkmadan oruç tutmayı düşünüyorsanız bundan hemen vazgeçin. Sahursuz tutulan oruç, vücutta susuzluğun artarak metabolik bozukluklar oluşmasına, kendinizi daha bitkin ve yorgun hissederek daha sık hastalanmanıza neden olur.
• Sahurda yağ ve şeker içeriği dengeli beslenmek, aralıklarla yeterli oranda su içmek ve yedikten hemen sonra değil bir süre sonra yatmak vücudumuzun dengesine yardımcı olur ve ertesi gün sosyal yaşam kalitesinde verime katkı sağlar.
• İftar Ramazan’da beslenmede en önemli öğündür. Ramazana özel geleneksel yemeklerden uzak durmayın ama beslenmenizi sağlıklı içerik ve pişirme yöntemleri (fırında ya da az su ile buharda) kullanarak sağlayın.
• İftar da mutlaka bir bardak su ve yanında birkaç atıştırma ile başlayıp ana yemek için 5-10 dakika bekleyin.
• Sofranızı tok tutucu, az kolesterol içerikli, glisemik indeksi düşük (Glisemik İndeks yenilen herhangi bir besinin kan şekerini yükseltme yeteneğidir), lifden zengin, az yağlı gıdalarla zenginleştirin.
• Zeytinyağlı veya etli pişmiş sebze yemekleri, sebze veya kuru baklagil çorbaları, bulgur veya kepekli pirinçten yapılmış pilav, kepekli makarna, fırınlanmış-ızgara veya buğulama balık, yağsız kırmızı et, derisiz tavuk veya balıketi, kabuklu meyveler, ceviz, fındık gibi sert kabuklu meyveler ve zeytinyağı ile hazırlanmış salatalar tüketin.
• İftardan sahura aralıklarla yeterli miktarda su tüketin. Unutmayın çay ve kahve suyun yerini tutmadığı gibi vücudunuza su kaybettirir.
• Az miktarda doğal meyve suyu iftar ya da sonrasında içebilirsiniz, sahurda ise ayran, soda, komposto ve hoşaf tercih edin.
• Meyve ve sebze ağırlıklı beslenmeye önem verin.
• Kepekli, yulaflı tahıl ürünleri ve lifli gıdaları tercih edin.
• Atıştırmaları mümkün olduğunca azaltın. Yemek üstüne meyve, kuruyemiş ve tatlı tüketmeyin.
• Mide de boşalmayı geciktirmeyen, asit salınımını ve reflüyü artırmayan, sindirimi ve emilimi kolay, çok gaz oluşturmayan ve direkt ya da hızlı metabolizmayı uyarmayan bir diyeti tercih edin.
• Yavaş ve iyi çiğneyerek yiyin. İftarda tam tokluk hissi olmadan sofradan kalkmalıdır. Mümkünse birkaç saat sonrasında egzersiz yapabilirsiniz.
• Büyük tabak kullanmayın, orta boy tabaklarda servis yapın.
• Yağlı, peynirli, kaşarlı, pastırmalı, kuşbaşı etli ve kıymalı börekler yerine sebzeli börekler tüketin.
• Hamurlu, kızartmalı ve ağır şerbetli tatlılardan kesinlikle uzak durun. Bunların yerine sütlü ya da yoğurtlu tatlılar tercih edin. Vitamin ve mineral destekli, tahıl gevreği ve meyveli tatlılardan küçük parçalar, taze meyveler tüketebilirsiniz.
• Yemek kültürümüzün önemli bir parçası olan komposto ve hoşafı sofranızdan eksik etmeyin. Zencefil, tarçın ve karanfil katılmış mevsim meyvelerinden ya da sağlık durumunuzu göz önünde bulundurarak kuru meyvelerden hoşaf ve komposto için.
• Aynı tabakta çok fazla besini karıştırmayın ve ölçünüz açlık ve göz hakkınız değil; yiyebildiğinizin biraz daha azı olsun.
• Ramazan ziyaretlerinde ziyafet sofrasından nasıl kaçayım diyenlerdenseniz, tamam kaçmayın ama ağır yağlı ve kızartmalı yemekler varsa az miktarda birini seçin.
• Ağır yemek üzerine ağır bir tatlı, birçok çay ve sonrasında meyve gibi çok zengin ama çok tehlikeli bir beslenme şeklinden uzak durun.
• Dengeli bir iftardan sonra akşam serin saatlerde mutlaka yemek sonrası kardiyo tarzında 20-30 dakika süreyle fiziksel aktivitelerinize devam edin.
• Teravih namazına gidecekseniz mutlaka ağır iftar yemeklerinden kaçının. Çünkü yapılan araştırmalar ağır bir iftar yemeği sonrasında teravih namazı kılanların acil servise daha çok başvurduklarını göstermektedir.

Blogger tarafından desteklenmektedir.