Responsive Banner design
Home » , » Daha az kilo, daha fazla enerji demek...

Daha az kilo, daha fazla enerji demek...

Glisemik endeksi yüksek şekerlerden uzak duruyoruz.

Diyet yaptığımızda; enerjimizi ve moralimizi genellikle kilolarımızdan daha hızlı kaybediyoruz. Hâlbuki ince bir vücudu, sağlığımıza ve zindeliğimize tercih etmemiz söz konusu dahi olmamalı… Ancak sizinle paylaşacağımız 'turbo' program sayesinde, hem hızla incelebilir hem de enerji kaybetmeyerek form tutabilirsiniz!

Doğruyu söylemek gerekirse, diyet yapmak insanı yoruyor. Kalorileri kısarak vücudumuzu açlığa terk etmek zaten başlı başına radikal bir tercih... Dilediğimiz an abur cubur yerken bir anda, zinde kalmamız için gerekli olan temel besinlerden dahi kısıyor, ancak otoburları tatmin edecek kadar küçük öğünlere geçiyoruz. Yetersiz beslenmenin neden olduğu enerji eksikliği ise daha da asabileşmemize neden oluyor. Dahası beynimiz, vücudumuzun sağlıklı bir şekilde çalışmasını sağlayan yakıtı bulabilmek için organlarımızı gerekli besinlerden yoksun bırakmayı da göze alabiliyor. Hipoglisemiler zincir halinde sıralanıyor; tansiyonu düşürürken, kasların da erimesine yol açıyor. Mutluluk hormonu serotonin de, bu duruma boyun eğiyor. Moralimiz böylece düşüşe geçiyor ve patlamaya hazır bir bomba haline geliyoruz. İşin doğrusu, gücümüzü koruyarak ve hiç yorulmadan kilo vermemiz mümkün. Kanıtı ise kiloların kaybı kadar, canlılığın korunmasını da sağlayan özel diyetimiz! Diyetin temel ilkelerini merak ediyorsanız, günlük hayatta rahatlıkla uygulanabileceğini söyleyebiliriz…

Dengeli besleniyoruz; öğünlerde enerji veren besinler tüketmeye devam ediyoruz.

Doğal proteinlere ağırlık veriyoruz; acıkma hissini giderdikleri için balık, kümes hayvanları, kırmızı et, süt ürünleri ve yumurtaya yöneliyoruz. Proteinler, kaslarımızın kendini bırakarak gevşemesine engel oluyor ve esneklik sağlıyor.

Lipitleri koruma altına alıyoruz; sindirim sistemimizde vitaminlerin dolaşımını sağlayan lipitleri önemsiyoruz. Çünkü bazı vitaminler lipitler olmadan rahat hareket edemiyorlar. Araştırmalar, bu sayede biraz daha zayıflayabildiğimizi kanıtlıyor.

Diyetin başında ve sadece kahvaltıda; pillerimizi şarj etmek için yavaş emilen tortulu glüsitlerden tüketiyoruz. (Ekmek, pirinç, makarna, patates, mercimek) Vitamin ve mineral bakımından zengin, pişmiş ve çiğ sebze ve meyvelere yöneliyoruz. Ayrıca daha fazla enerji için glisemik indeksi düşük meyveler yiyoruz. Günün başlangıcı olan, vücudu uyandıran sabah kahvaltısını kesinlikle atlamıyoruz. Böylelikle proteinlerin sinerjisi, lipitler, yavaş glüsitler ve meyveler sayesinde saat 11:00'de enerji düşüşü yaşamıyoruz. Proteinli, tatlı atıştırmalıklarla moralimizi akşam için güçlendiriyoruz. Çünkü akşam saat 19.00'da yaşadığımız bitkinlikle ancak bu şekilde başa çıkabiliriz.

Glisemik endeksi yüksek şekerlerden uzak duruyoruz. (Beyaz ekmek, püre, bisküvi gibi) Bu tür besinlerin anında yarattığı geçici canlılık hissi, çabucak yerini iki katı yorgunluk ve açlık hissine bırakıyor. Glisemide çok sert bir çıkış, ensülinde düşüşe yol açacaktır. Ensülin, adipokinlerin tekrar yüzmeye başlamasıyla birlikte şekeri yağa dönüştürür.

Mönüyü deşifre ettik

Limon: Limonun midedeki fazla asit miktarını dengeleme özelliği bulunuyor. Öğünlerde aldığımız proteinlerin de etkisiyle artan asit miktarı, organizmada birikim yaparak yorgunluğa neden oluyor. Sabah itibariyle C vitamini alarak sistemimizdeki asidi sulandırıyoruz.

Glüsitler: Sabah kahvaltısında glisemik endeksi düşük gıdalar tüketerek, saatler boyu enerji seviyemizi en yükseklerde tutuyoruz. Bunun nedeni, glisemik endeksi düşük gıdaların kandaki yavaş emilimi. Hiç açlık hissetmiyorsunuz ve vücudunuz yağ tutmuyor. Dolayısıyla kendinizi dinamik hissediyorsunuz.

Früktoz: Glisemik endeksi düşük iki adet meyveden alınan früktoz, size anında canlılık kazandıracak. Bir süre sonra  kendinizi yorgun da hissetmeyeceksiniz, çünkü meyvelerin içindeki lifler, bitkisel yağlar ve vitaminler ensülin emilimini frenliyor. Bu çok önemli, çünkü şeker beynin tek yakıtı…

Amino grup asitler: Proteinli gıdalardan alınan amino grup asitler, beyinde dinçliği güçlendiren ve açlığı kesen dopamine dönüşüyor. Proteinler ayrıca vücutta yağların dağılımını engelleyerek, açlığı kesen ve canlılık katan iki kat daha fazla enzim yayılımı sağlıyor.

Sebzeler: Mönüdeki biberde, brokolide ve limon suyunda bulunan C vitamini, karides ve etten alınan demirin emilimine katkıda bulunur.

Lipitler: Hücreler için gerekli olan yeterli miktarda yağ asitlerinin alınmasını sağlıyor.

Atıştırmalık meyveler: Pişmiş ve çiğ yenen meyveler tokluk hissi sağlar. Özellikle C vitamini ve mineral alımını artırmak için kalori miktarını artırmadan daha fazla meyve yiyebiliriz. Morale, mutluluğa etki eden serotonin miktarını artırıyor. Meyvelerin içlerinde bulunan glüsitler, proteinlere gizlenen amino grup asitlerinin beyinde serotonine dönüşmesini sağlıyor.

Glisemik endeksi düşük meyveler: Atıştırmalık olarak ve öğle yemeğinde günde iki porsiyon glisemik endeksi düşük meyve yemeye başlayarak sabah kahvaltısındaki kotamızı artırıyor, diyeti zinde bir şekilde sürdürebilmek için ihtiyacımız olan enerji miktarını topluyoruz.  Yavaş glüsitlere dönüş: Besinler aracılığıyla küçük dozlarda yavaş emilen glüsitlerden almaya başlıyoruz."Vücudumuz eğer uygun protein ve şeker kaynaklı katkı alabilirse, diyette başarılı sonuçlar alınır" diyor Dr. Cohen. Peki hangi şartlarda? Çok düşük bir glisemik endekse sahip olması şartıyla! Az pişirilmiş makarna, kepekli pirinç, rafine edilmemiş ekmek, kabuğuyla pişirilmiş patates ve doygun tahıllar.

Lipitleri minimumda tutuyoruz: Bir damla sıvı yağ veya bir fındık büklüğünde tereyağı, yavaş glüsitlerin bağırsak tarafından emilimini yavaşlatıyor… Böylelikle yemek sonrası yorgunluğu ve yağ stoklamaya son veriliyor.

Vitaminleri tutuyoruz: Pişirme işlemi, vitaminlerin yüzde 40 oranında yok olmasına neden oluyor. Brokolide bulunan hassas C vitamini söz konusu olduğunda ise bu oran yüzde 60'lara kadar çıkıyor. Kısa pişirme yöntemini seçin (buharda, vok tavada ya da ızgarada). Buharda pişirildiğinde, brokolide sadece yüzde 17 oranında vitamin kaybı yaşanıyor. Sebzeleri suya tamamen batırmadan çalkalayıp durulayın. Öte yandan soğuk, vitaminlerin dostu çünkü vitamin kaybı göz ardı edilecek kadar az miktarda oluyor (domateste hariç).

Pişirilip dondurulmuş sebzeler: Buzdolabında dört gün beklemiş sebzelere göre pişirildikten sonra dondurulmuş sebzeler, vitamin ve mineral açısından çok daha zengin oluyor. Pişirme ve buzlukta dondurmaya alma arasında geçen zamanın çok kısa olması, besin içeriklerinin nerdeyse tazeyken olduğu kadar yoğun bir şekilde korunmasını sağlıyor.

Değeri bilinmeyen kozlar:

Taze patates: Taze patatesler C vitamini kaynağıdır (100 gr.'da 125 mg.) ama hemen tüketmek gerekir çünkü bu oran hızla düşüşe geçer. Altı ay sonra patateslerde sadece 12 mg. C vitamini kalır.

Biber: Stres nedeniyle artan yorgunlukla mücadelede etkili!

Tarçın: Her yemekte kullanmak için günde 1 gr… Glisemik endeksini uyarır ve dengeler. İçindeki polyophenol, birdenbire duyulan açlığı dizginler.

Zencefil: Besin dengenizin koçudur. Dolaşımı hızlandırır ve akıcı hale getirir, sindirimi kolaylaştırır. Süper güçlendirici petek balı: Sinir sistemi için de faydalıdır. 1 gr. petek balı, 1 gr. asetikolin maddesi salgılanmasını sağlar. Bu bal miktarın azlığı, sinir uçlarından bırakılan kimyasal maddenin kaslar, hafıza ve duyumsal algılar üzerindeki olumlu etkisi düşünülürse oldukça şaşırtıcı öyle değil mi?

Çiçek balı: Çiçek tohumlarından elde edilen balın canlılığa olumlu etkisi var ve bağışıklık sistemini güçlendiriyor. İdeal doz: Her gün bir kahve kaşığı tüketin.

Dinamizm katan jokerler: Etkisini uzun süre hissedeceğiniz dinamizme mi ihtiyacınız var? Öyleyse en zengin C vitamini kaynaklarına başvurun: Kızılcık, kuşburnu, kiraz gibi.

Ekpres kafein: Robusta çekirdeği, Arabica çekirdeğine göre iki kat daha fazla kafein içeriyor (Bir fincanda 150 gr, espresso'da ise 80 mg.), ayrıca 100 gr. potasyum içeriyor. Bir fincanla metabolizmanızda yüzde üç ila dört oranında hızlanma olacaktır.

0 yorum:

Yorum Gönder

Blogger tarafından desteklenmektedir.