Responsive Banner design

Hastalığınıza Göre Beslenin

Günümüzde genellikle sağlıklı beslenme bir hastalık oluşması durumunda ya da fazla kilolardan kurtulmak için dikkat edilecek bir kavram olarak görülmektedir. Fakat yapılan araştırmalarda bireysel diyet ve sağlık uygulamalarının önceden düzenlenmesi, önlenebilir hastalıkları, sakatlıkları ve erken ölümleri azaltmaktadır. 

Memorial Hizmet Hastanesi Beslenme ve Diyet Bölümü’nden Dyt. Aysu Aydın, hastalıklara göre beslenme hakkında bilgi verdi.

Sağlam vücut için dengeli ve sağlıklı beslenme şart!
Sağlığın korunması, kaliteli bir şekilde devam ettirilebilmesi, hastalıklardan korunma, hastalık oluştuktan sonra hastalığın tedavi edilebilmesi ve tedavi sürecinde yeterli, dengeli ve sağlıklı beslenme en temel koşuldur. Her hastalık türünde farklı tıbbi beslenme tedavisi uygulanmakta ve hastalığın en etkin şekilde tedavi edilmesi planlanmaktadır.

Ameliyat sonrası yağ ve kalori alımı kısıtlanmalı
Beslenmesine en çok dikkat etmesi gereken grup aşırı kilolu lan hastalardır. Morbid obez hastalarda, ağırlık kaybının sürdürülmesinde bariatrik cerrahi en etkili yöntemdir. Operasyon öncesi ve sonrasında hastanın diyetisyen tarafından mutlaka değerlendirilmesi yapılmalı, yeterli ve dengeli beslenme programı oluşturulması gerekmektedir. Bu sayede diyete bağlı komplikasyonlar önlenmiş olacaktır. Kilo kaybetmek ve kilo kaybını korumak için yağ ve kalori alımının kısıtlanması gerekmektedir.

Tıbbi beslenme tedavinin etkinliğini artırır
Özellikle kalp hastalıkları, beyin ve böbrek damarlarını etkileyen hastalıklar ve periferik damar hastalıkları beslenmelerine özellikle dikkat etmelidir. Bu hastalıklarda kolesterolün ve kan yağlarının belirli bir seviyede tutulması sağlıklı beslenme ile mümkündür. Beden ağırlığının arzu edilen sınırın %15ini geçmeyecek düzeye indirilmesi ve gerekli tıbbi beslenme tedavisinin yapılması tedavinin etkinliğini artırmaktadır.

Kan şekeri düzeyleri çok önemli
Diyabet, pankreasın yeterli insulin üretememesi veya vücudun ürettiği insülini etkili bir şekilde kullanamaması sonucu oluşan ömür boyu devam eden kronik ve insülin üreten hücrelerin azalması ile devam eden bir hastalıktır. Diyabetin tıbbi beslenme tedavisi, diyabetin oluşumunu önlemek için, var olan diyabeti tedavi etmek için ve diyabete bağlı komplikasyonların gelişimini önlemek veya yavaşlatmak için gereklidir ve tedavinin temelini oluşturur. Tip 1 Diyabet, Tip 2 Diyabet ve gestasyonel diyabette tıbbi beslenme tedavisi ile kan şekeri düzeyleri normal veya normale yakın düzeylerde tutarak, kronik komplikasyonlar önlenir ve risk azalır. Diyabetlinin yemekten hoşlandığı besinlerin, besin değişimleri öğretilerek, kişinin miktarınca bu besinleri yemesi de sağlanmaktadır.

Kanser hastalarında diyetsel yaklaşım önemli
Kanser vücut hücrelerinin kontrolsüz bir şekilde üremeleri ile meydana gelen bir hastalıktır. hücreler henüz tam bilinmeyen bir nedenle, kontrolsüz olarak bölünmeye başlamaktadır. Tedavi sırasında oluşacak iştahtan kesilme, zayıflama veya kilo alma, ağız ya da boğaz ağrısı, koku ya da tat değişikliği, bulantı, kusma, ishal, kabızlık gibi durumlarların önlenmesinde diyetsel yaklaşımlar çok önemlidir. Kanser tedavisi sırasında beslenme ile bu sıkıntılar uzak tutulabilmektedir. Günümüzde birçok hastalığın önlenmesinde, tedavisi sırasında ve hastalık sonrasında hastanın beslenme durumunun saptanarak, kişiye özgü, yeterli ve dengeli beslenme programları ile takip edilmesi gerekmektedir.

Kolay kek tarifi


6 kişilik

Malzemeler

3 yumurta
1 su bardağı toz şeker
1 su bardağı süt
1 su bardağı sıvı yağ
1 çay kaşığı karbonat
1 paket vanilya
1 çay kaşığı tereyağı
Aldığı kadar un


Yapılışı

Kek karıştırma kabına yumurtayı kıralım.
Köpürene kadar çırpalım.
Toz şekeri ilave edelim ve karıştırmaya devam edelim.
Sütü ve sıvı yağıda ilave edelim.
Göz kararı unu eleyelim.
Karbonat ve vanilyayı ilave edelim.
İyice karıştıralım.
Kalıbı 1 çay kaşığı tereyağı ile yağlayalım.
Malzemeleri dökelim.
180 derecede 25 dakika pişirelim.
Pişmesini kontrol etmek için kürdan kullanalım.
Dışarı çıkarıp üzerine nemli bez örtelim.
5 dakika içinde ara ara kalıbı sallayalım.
Kekimizi servis tabağına ters çevirelim.
Dilim dilim kesip servis edelim.

Afiyet Olsun! 

Kaynak : http://www.superanne.org/kolay-kek-tarifi

Yoğurt bel çevresindeki yağları azaltıyor

Kilo problemi mi yaşayanlar yaz aylarının yaklaştığı şu günlerde fazlalıklarından kurtulmak için önlemler almaya başladılar bile. 

Kışın yavaşlayan metabolizmanızı hızlandırmak ve fazla kilolarınızıdan kurtulmanıza yardımcı olacak besinleri ve yararlarını Diyetisyen Gonca Güzel anlatıyor.

Sıcak havalarda daha hafif beslenmek, çabuk doyduğumuz için çok daha kolaydır. Sağlıklı beslenmek için günde 4 porsiyon sebze ve meyve yemek, yağsız süt ürünlerini tercih etmek, bol lifli ve kalsiyum içeren besinleri tüketmek gerekir. Lifli besinler, doygunluk hissi yarattığından kilo kontrolü için çok yararlıdır. Aynı zamanda lifler, kan şekerini dengeler; kolesterolü ve vücut yağlarını azaltır. Lifli besinler, yani sebze ve meyveler, antioksidan ve fitonutrient içerirler. Bu sayede yaşlanma yavaşlar, kanser ve kalp krizi önlenir, tansiyon dengelenir ve kalp güçlenir. Düşük kalorili oldukları için de bel çevrenizi zayıflatır.

Yoğurt

Yapılan çalışmalar, günde 3 kase yoğurt yiyen insanların daha kolay zayıfladığını ve bel çevresindeki yağların da azaldığını gösteriyor. Yoğurt, kilo vermek isteyenler için hem sağlıklı bir seçim hem de karbonhidrat ve protein içerdiğinden dolayı doyurucudur

Günde 1 porsiyon yoğurt, günlük kalsiyum ihtiyacının %30’unu karşılar. Ayrıca yoğurdun içeriğinde prebiyotik olarak adlandırılan sağlığa yararlı organizmalar vardır. Prebiyotikler, bağışıklığı güçlendirir; sindirim sistemini sağlıklı kılar. Meyveli veya az yağlı yoğurt, ara öğün veya ana öğün yerine geçebilir.

Domates

Domates yüksek oranda vitamin A ve C içerir. Orta boy bir domates 35 kaloridir ve günlük almanız gereken C vitamininin %40’ını, A vitamininin ise %20’sini içerir. Ayrıca domatesin prostat ve sindirim sistemi kanserlerinin riskini azalttığı da ispatlanmıştır.

Biber

Biber antioksidan içerir. Beta karoten de bir çeşit antioksidandır ve bağışıklık sistemini artırır. Böylelikle hücreleriniz serbest radikallerin verdiği birçok hasardan kurtulur. Günde 2 adet biber C vitamini gereksiniminizi %230 karşılar ve sadece 20 kaloridir.

Su

Sağlıklı beslenmenin en önemli öğesi olan su, besin değeri olmamasına rağmen vücut fonksiyonlarında, sindirimde, metabolizmada ve hücre korunmasında katalizör görevi yapar. Su, kilo vermek isteyenlerin de en büyük yardımcısıdır; iştahı azaltır, metabolizmayı hızlandırır. Eğer yetersiz su içiyorsanız, vücut aldığı suyu tutar ve şişkinlik yaşanmasına sebep olur. Ödem, şişkinlik ve tansiyon problemleri yaşamamak için yeterli oranda su içmek gerekir. Sebze, meyve, yağsız süt ürünleri, maden suyu, bitki çayları da bol su içerir. Aynı zamanda kavun, portakal, marul ve domates gibi meyve ve sebzelerin de su içeriği yüksektir.

Yiyecekleri Hazırlarken Dikkat!

Yiyecekleri hazırlarken ve besinleri saklarken nelere dikkat etmemiz gerekiyor? İşte uzmanından tüyolar...

Diyetisyen Nil Şahin Gürhan'ın verdiği bilgiler şöyle:

Yiyecekleri Hazırlarken:

- Temizlik kurallarına dikkat edin: Ellerinizi ve besinleri iyice yıkamadan yemek yapmaya başlamayın.

- Kurbaklagilleri pişirmeden iyice yıkayın bir gece önceden suda bekletin, ıslatma suyunu dökün, yeni su ilave edip pişirin. Pişirme suyunu dökmeyin.

- Sebze ve meyveleri yıkarken deterjan ve sabun kullanmayın: Meyve ve sebzelerin sabun ve deterjanla yıkanması faydadan çok zarar getirir. Sabun ve deterjanda bulunan kimyevi maddeler meyve ve sebzelerinizde kalır. Meyve ve sebzeleri önce bol su ile yıkadıktan sonra temiz su dolu sirkeli bir kapta bir süre bekletiniz.

- Meyveleri soyduktan ve doğradıktan sonra bekletmeden yemeye özen gösterin: Doğranmış meyve beklediği zaman vitamin kaybeder. Salatayı ise sofraya oturulacağı zaman hazırlamalısınız.

- Etli yemeklere yağsız et ilave edin, yemeği pişirdikten sonra bir miktar sıvı yağ ilave edebilirsiniz.

- Etleri ve yemeklerinizi kızartmaktan kaçının. Etler tencerede haşlama veya sebze ile pişmiş, veya ızgara şeklinde pişirilmelidir.

- Yemeklerinizi pişirirken katı yağ kullanmayın. Sıvı yağ tercih edin. Katı yağ kan kolesterol seviyenizi yükselttiği gibi yağ değerlerinizi de bozar. Kalp hastası olma riskiniz artar.

- Sebze yemekleri az su ilave edilerek veya susuz olarak pişirilmeli ve pişirme suyu dökülmemeli. Sebzeleri haşlayıp suyunu dökerseniz suyu ile birlikte içinde bulunan suya geçen bütün vitaminleri de kaybetmiş olursunuz.

- Yemeklerinizi az tuz kullanarak yapmalı ve tuz olarak iyotlu tuz kullanmalısınız. Çok tuz kullanmak ödem yaptığı gibi kilo vermenizi zorlaştırır.

- Yemeklerinizi az tuz kullanarak yapmalı ve tuz olarak iyotlu tuz kullanmalısınız. Çok tuz kullanmak ödem yaptığı gibi

Besinleri Saklarken:

- Çelik tencereler değil; en sağlıklı saklama kapları cam kaplardır.

- Yumurtayı silmeden ve yıkamadan buzdolabında en fazla iki hafta saklayın. Kullanmadan önce yıkayın.

- Yağları serin ve karanlık bir yerde saklayın. Yağlar güneşe maruz kaldığında yapısı bozulur sağlığınız için riskli hale gelir.

- Hazır besinlerin son kullanma tarihine dikkat edin. Son kullanma tarihi geçmiş besinler gıda zehirlenmesine neden olur.

Duygusal Açlık Şişmanlatıyor

Yemek yediğinizin farkında olmuyor ve kendinizi bir türlü yemekten alıkoyamıyorsanız, kilolarınız da her geçen gün artıyorsa duygusal aç olabilirsiniz!

Kişi bazen hatta çoğu zaman fiziksel açlıktan ziyade doyuramadığı duygusal açlığından ötürü yeme davranışında bulunabiliyor. Ruhen bazı eksiklikler yaşayan kişi bu alandaki açlığını gidermek için kendini yemeğe verebiliyor. Hal böyle olunca da birey, gereğinden fazla beslendiği için şişmanlayabiliyor.
Tüm dünyada günümüzün en büyük sağlık sorunlarının başında şişmanlık, hatta daha ileri boyutu ise obezite geliyor. Ciddi bir halk sağlığı sorunu olan obezite, fiziksel görünümün yanında kişinin ruh sağlığını da olumsuz etkiliyor. Böyle olunca kişi evine kapanıyor, yalnızlaştıkça yalnızlaşıyor, ciddi psikolojik sorunlar yaşayabiliyor.

Aşırı şişmanlığın yani obezitenin en büyük nedeninin yeme bozukluğu olduğuna dikkat çeken Üsküdar Üniversitesi Öğretim Üyesi, NPİstanbul Nöropsikiyatri Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Nesrin Dilbaz, bu rahatsızlığın en büyük nedenlerinden başında duygusal açlığın geldiğini belirtiyor.

Ruhun doyurulmadıkça fiziksel açlığın giderilmesi, fiziksel doygunluğa ulaşmanın mümkün olmadığına vurgu yapan Prof. Dr. Dilbaz, bazı konularda ruhsal açlık yaşayan kişilerin kendini yemeğe verebildiklerini ifade ediyor. Dilbaz, duygusal açlıklarını yemek yiyerek giderme eğiliminde olan ancak bu şekilde mutlu olabileceklerine inanan kişilerin bu şekilde duygusal açlıklarını doyuramayacaklarını vurguluyor.

Karın doyurmakla ruhu doyurmanın aynı şey olmadığını ifade eden Dilbaz, kişilerin hep aç kalma korkusuyla hareket ettiklerini söylüyor. Bu hisle kişilerin kendilerini güvende gördüklerini belirten Dilbaz, aslında bunun bir yanılsama olduğunu kaydediyor. Dilbaz, fiziksel açlıktan ziyade kişilerin duygusal açlıklarını gidermek için karınlarını doyurduklarını ifade ediyor.

Mutsuzluğu Giderme Arzusu Bir Kısır Döngüye Ulaşıyor

Şişman olan kişilere bakıldığında kişisel çatışmalardan kaçmak adına yemek yeme davranışlarında bulunduklarının da altını çizen Prof. Dr. Nesrin Dilbaz, bu duyguyla kişilerin kısır döngüyü girdiklerini belirtiyor. Dilbaz, içine düşülen kısırdöngüyü şu şekilde ifade ediyor:
“Kişi mutsuzluk, bazı ruhsal açlık ya da yaşanılan çatışmalardan dolayı yemek yiyerek haz almanın peşine düşüyor. Yeme anında o hazzı alıyor ancak sonrasında inanılmaz bir pişmanlık hissediyor ve suçluluk yaşıyor. Yaşadığı bu ruhsal durumdan yine yemek yiyerek kurtulma gayretine düşüyor. Mutsuzluğunu giderme arzusu bir kısırdöngüye dönüşüyor. Sarmal büyüdükçe büyüyor ortaya obezite çıkıyor. Beyin artık şu mesajı veriyor. ‘En ufak bir mutsuzluk halinde yemek ye mutlu ol.’ Haz alınmayan hiçbir şeye bağımlılık oluşturmaz.”

Açlık Hissiniz Fiziksel mi, Duygusal mı?

Fiziksel açlıkla ruhsal açlığın aynı şeyler olmadığını, belirtilerinin de farklı olduğunun altını çizen Dilbaz, bu farklılıkları şöyle sıralıyor:

• Fiziksel açlıkta kişinin karnında bir aşınma, burukluk olur fiziksel belirtiler verir. Kan şekeri düşer ancak duygusal açlıkta böyle bir şey olmaz ve aniden başlar.
• Fiziksel açlıkta kişi doygunluğa yedikçe ulaşırken duygusal açlıkta ne kadar yerse yesin doygunluğa bir türlü ulaşamaz.
• Fiziksel açlıkta kişi bekleyebilir ancak duygusal açlık hissedenler hemen yemek ihtiyacını karşılamak ister ve işe girişir.
• Fiziksel açlıkta kişi ufak bir atıştırmayla doygunluk hissederken duygusal açlıkta aperatif atıştırmalar doygunluk vermez.
• Fiziksel açlıkta yemeyle ilgili kişi ne yiyeceğinin planını yaparken duygusal açlıkta bir plan olmaz. Kişi ne bulursa onu yer ve doymak bilmez.
• Fiziksel açlıkta mideyi doyurmak mideden beyine giden uyaranlarla olurken duygusal açlıkta ağız ile beyin arasında bir bağlantı söz konusu değildir.
• Fiziksel açlıkta kişi meyve yiyerek de açlığını giderebilirken duygusal açlıkta daha çok kalori tutan şeyler tercih edilir.

Kilolu Olmak Kader Değil

Kişi duygusal açlık hissediyorsa ne yerse yesin o açlığını doyuramayacaktır diyen Prof. Dr. Nesrin Dilbaz, kişinin kendini iyi hissetmesi için kesinlikle ne yaptığını bilmesi gerektiğini söylüyor. Duygusal açlık halinde kişinin yemekten ziyade o açlık hissini nasıl giderebileceğini düşünüp çözümü doğru yerlerde araması gerektiğini vurgulayan Dilbaz, yemek yerine çok daha farklı aktivitelerin koyulabileceğini hatırlatıyor.

Bu noktada farkındalığın önem kazındığının da altını çizen Dilbaz, kişinin hangi duygusal alanda eksiklik hissettiğini düşünmesi gerektiğini söylüyor. “Bir oturup düşünmek gerekir, elde etmek istediği düşünce ne, daha önceki yaşamda bunu nasıl elde etmiş.. Ne aradığınızı, neyi doyurmak ve bastırmak istediğimizin farkına varmalıyız” diyen Dilbaz, duygusal açlığı yemek yiyerek giderme gayretine giren kişilerin ilerleyen dönemlerde şişmanlayarak depresyona kadar sürüklenebildiklerini ifade ediyor. Yapılan araştırmaların diyet yapılarak kilonun ancak yüzde 15’inin verildiğini ortaya çıkardığını söyleyen Dilbaz, sadece diyetle bir noktaya varılamadığını, kiloda duygusal boyutun önemli olduğunu vurguluyor. Dilbaz, bu noktada psikiyatrik yardımın kaçınılmaz olduğunu hatırlatarak, “Yemek, fiziksel bir ihtiyaç. Duygusal açlığı gidermenin sonu yok. Kilolu olmak kader değil” diye konuşuyor.


Obez olmamak için bezelye yiyin

Tate & Lyle tarafından gerçekleştirilen bir piyasa araştırmasına göre, geçen iki yıl içerisinde tüketicilerin %65’i sağlıklı beslenmeye daha fazla önem verdikleri sonucu ortaya çıktı. 

Baklagillerdeki besin öğeleri, sindirim sistemi ve kardiyovasküler sağlığa odaklanan ve ayrıca kilo kontrolü ve diyabeti de göz önünde bulunduran gıda ürünü formüllerine katkı sağlayabiliyor. ABD’de artık rutin şekilde “salgın” olarak tanımlanan yüksek obezite, diyabet ve kalp hastalıkları oranları nedeniyle baklagiller içeren gıda ürünleri eskisinden daha uygun ve daha pazarlanabilir bir özellik kazanmıştır.

GÜÇLÜ BESİN KAYNAĞI
Kuru bezelye en güçlü baklagiller arasındadır. Besinsel önemleri, bu bakliyat tanelerindeki protein ve enerji açısından gelişmekte olan medeniyetler için temel teşkil ettiği MÖ 10.000 yıllarına kadar uzanmaktadır. Kuru bezelyede bulunan yüksek kaliteli protein, doğal diyet lifi ve faydalı nişastayı bugünün modern ortamında dahi yakalamak zordur. Kavrulmuş bezelye unu, bezelye proteini konsantreleri, bezelye lifi ve nişasta izolatları gibi bezelye türevleri günümüzde yeni bir pazarlama cazibesine sahip işlevsel gıda içerikleri olarak ortaya çıkmıştır. Baklagiller USDA(Amerikan Tarım Bakanlığı)’nın Gıda Kılavuzu Piramidinde iki kez yer almaktadır (hem protein hem de bitki kategorilerinde).

EK FAYDALARI OLAN LİF
Lifli gıdalar tüketicilerin dilek listelerinin başında yer almaktadır. Bu anlaşılabilir bir durumdur; USDA, yalnızca 5 Amerikalıdan 1’inin tavsiye edilen günlük lif miktarını tükettiğini ve birçok kişinin lif tüketiminin de tavsiye edilen seviyenin yarısının altında kaldığını bildirmektedir. Günümüz tüketicilerinin yaklaşık %50’sinin lifli gıdaların aslında lezzetli olduğunu ve düzgün beslenmenin de ötesine geçen faydalara sahip olduğunu düşünmeleri olumlu bir gelişmedir. Uluslararası Gıda Bilgilendirme Konseyi’nin 2008 yılında yaptığı ankette tüketicilerin %77’sinin proaktif bir şekilde ilave lif tüketmeye çalıştıkları ortaya çıkmıştır. Formülünüzde kullanacağınız bezelye tozunun 1/4 su bardağında 10 gramdan daha fazla doğal diyet lifi bulunduğu için bunu sağlamak çok daha kolaydır. Bilim jürisi imal edilmiş lif kaynaklarının risk/fayda oranını halen tartışmaya devam etmektedir. Ancak, tam gıdalardan elde edilen doğal lifleri takviye olarak kullanmak kesinlikle mantıksız değildir. Hem Amerikan Kalp Birliği hem de Amerikan Diyetetik Birliği, doğal diyet lif kaynaklarının sağlığı korumaya yönelik hayati rolünü vurgulamaya devam etmektedir.

DİYABET HASTALARI İÇİN BAKLAGİLLERİN ÖNEMİ
Lif konusunda konuşulanlara eşlik eden bir diğer konu da düşük “GE” gıdaların faydalarıdır. Kuru bezelye gibi bakliyatlar düşük bir glisemik endekse (GE) sahiptir, yani, kompleks ve yavaş sindirilen nişasta ve karbonhidrat öğünleri kan şekerindeki sert artışları önler. Kan şekerindeki artışlar yalnızca diyabet hastaları için sorun oluşturmaz, aynı zamanda diyabet sorunu olmayan kitle için de obeziteye neden olabilir ve ateroskleroz açısından daha fazla risk teşkil edebilir.

Yaklaşık 23,6 milyon insanda -ve 20 yaşın üstündeki her 10 Amerikalıdan en az 1’inde- diyabet bulunmaktadır. Bu durum, Amerikan Diyabet Birliğinin (ADA) “lif açısından zengin olan düşük glisemik endekse sahip gıdaların ve diğer hayati besin kaynaklarının [baklagiller gibi] tüketimi hem tüm toplum hem de diyabetliler için teşvik edilmelidir” şeklinde bir açıklama yapmasını zorunlu kılmıştır. Diyabetin önlenmesinin de ötesinde, yüksek glisemik endekse sahip beslenme düzenleri kalp hastalığı açısından bir diğer risk faktörü olan trigliserid oranlarındaki artışla da ilişkilendirilmektedir. Yakın zamanlarda elde edilen bilimsel veriler, yıllar boyunca uygulanacak düşük GE'ye sahip bir beslenme düzeninin koroner kalp hastalığı riskin önemli oranda azalttığını göstermiştir.

PROTEİN İÇİN BEZELYE
Tahıl tanelerindeki protein miktarının iki katına sahip olan kuru bezelyenin 1/4 su bardağında şaşırtıcı şekilde 8 gram yüksek kaliteli, düşük yağlı ve tamamen bitkisel protein bulunuyor. Lisin açısından da zengin olan kuru bezelye ve bezelye unu, tahıl tanesindeki proteinleri tamamlayan bir amino asit dengesine sahip. Bu bakliyatın protein miktarı ve kalitesi bunun dünya genelindeki açlıkla mücadele programlarında hatırı sayılır bir ürün olmasını sağlamaktadır. Bu durum ayrıca, bezelye ununu ve bezelye proteini izolatlarını günümüzde talep edilen protein açısından zenginleştirilmiş unlu ürün ve atıştırmalıklarda kullanıma son derece uygun kılmaktadır.

Bezelye hem folat hem de çinko açısından doğal bir kaynaktır. Bir su bardağında yaklaşık 125 mcg folat bulunan bu bakliyat bu sayede tavsiye edilen günlük folat miktarının %37’sini karşılamaktadır. Folat zenginleştirmesi doğum kusurlarının önlenmesindeki önemli rolü nedeniyle artık ABD’de ekmek dahil olmak üzere birçok unlu ürün için bir zorunluluk haline getirilmiştir. Şimdi, yeni bir araştırmanın sonucu folat tüketiminin astım ve alerji sorunlarını azaltabileceğini göstermektedir. Büyüyen işlevsel gıda piyasasından faydalanmak isteyen günümüz gıda tasarımcıları, çinko açısından zenginleştirilmiş ürünlere daha sıcak bakıyorlar. Bilimsel veriler çinkonun hastalığa direnç ve bağışıklık konusundaki önemli rolünü vurgulamaya devam ediyor. Kuru bezelye unu gibi bakliyatlar hem folat hem de çinko zenginleştirmesi açısından “doğal" bir seçenek teşkil ediyorlar.

Vazgeçilmez Lezzet Çorba

ben çorba severimKim acıktığı zaman dumanı üzerinde tüten bir tas çorbaya hayır diyebilir ki? Üşüyünce, geniş sofralarda buluşunca, hafif bir şeyler yemek isteyince, hastalanınca yardımımıza koşan çorba, Türk mutfağının vazgeçilmez lezzetlerinden biri. Üstelik, hafif ve doyurucu yapısı sayesinde üç öğünde de zengin çeşitleriyle sofralarda yerini alıyor.

Çorba kelimesinin kökeninin ise Farsça "tuzlu haşlama" anlamında kullanılan "shorba"dan geldiğini biliyor muydunuz?

İyi beslenme anlamına gelen Sû ve Pô kelimelerinden türeyen çorba kelimesinin kökeni Sanskritçe'ye kadar dayanıyor.

Çorba: 10 bin yıldır tüketilen bir besin!

Yaklaşık 10 bin yıl öncesinde bile çorba hazırlandığını ve içildiğini gösteren kayıtlar mevcut. Et ve sebzeyle birlikte pişirildiğinde, malzemelerinin sahip olduğu besin değerlerinin bütünlüğünü taşıyan çorba, o tarihlerden günümüze kadar sofraların en değerli besinlerinden biri olarak kabul ediliyor.

Türk Mutfağı'nın da yıldızı

Dünyanın sayılı mutfaklarından birine sahip Türkiye ise çok zengin bir çorba kültürüne sahip... Mutfaklardaki altın standardın temsilcisi ev yapımı çorbaların yanında, klasik ve yöresel pek çok çeşidiyle hazır çorbalar tüketicilere mutfakta saatler harcatmadan, ailelerinin seveceği lezzetli ve değişik tarifler sunuyor.

Hazır çorbalar, her geçen gün tüketicilerden gelen talepler doğrultusunda geliştirilirken, geniş ürün yelpazesiyle tüketicilerin hijyenik koşullarda taze ve kaliteli malzemeler kullanılarak hazırlanan birbirinden farklı lezzetleri güvenle tüketmelerini sağlıyor.

Tarhanaya Dünyanın İlk Hazır Çorbası demek mübalağa sayılmaz…

Çorbayı oluşturan malzemelerin başında gelen yoğurdun çorba kültürüne kattığı en büyük eser, kuşkusuz tarhanadır. Bir zamanlar göçebe atalarımızın hazır yemeği olan tarhana, hala her zaman ve her yerde çabucak lezzetli bir yiyeceğe dönüşebilecek, taşınması ve saklanması en kolay ve muhteşem üründür.

Tıpkı tarhana gibi, hazır çorbalar da mevsiminde toplanan ve özenle seçilen sebze ve baharatların yüzyıllardır uygulanan, tamamıyla doğal bir koruma yöntemi olan kurutma işlemine tabi tutulması ve harmanlanmasıyla üretiliyor.

Yazın da çorba içilir

Çorba denilince çoğumuzun aklına dumanı tüten sıcacık bir tabak gelse de, Anadolu ve Türk mutfak kültüründe soğuk çorbaların da ayrı bir yeri vardır. Özellikle soğuk ayran kullanılarak
yapılan çorbalar, serinletici özellikleriyle yaz günlerinin hafif ama keyifli yiyeceklerine dönüşüyor. Bu tür çorbaların en başında Sivas'ta yapılan bulgurlu pazılı soğuk çorba ile buğday ve ayranla yapılan soğuk çorba yani ayran aşı çorbası geliyor. Sivas'ta pazı katılan soğuk çorbanın diğer bölgelerdeki yöresel çeşitlerine sarımsak ve nane gibi baharatlar eşlik ederken, kimi bölgelerde ise salatalık gibi yaz sebzeleri eklenebiliyor.

Siz de bir çorba severseniz lezzet dolu çorba dünyasını keşfetmek için www.bencorbaseverim.com adresini ziyaret edin…

Bir bumads advertorial içeriğidir.

Vücut ağırlığına değil, yağ oranına dikkat

Uzmanlar, vücuttaki yağ miktarının anormal artışının tehlikeli olduğu, özellikle "elma tipi obezitenin" ciddi sağlık sorunlarına yol açtığıuyarısında bulunuyor.

Ciddi bir halk sağlığı sorunu olarak kabul edilen ve başta diyabet, kanser, kalp krizi, yüksek tansiyon ve inme gibi hastalıkların ortaya çıkmasında önemli olan obezitede, vücut ağırlığı değil, yağ oranındaki anormal artış tehlike sinyali veriyor.

Uzmanlar, yağın vücutta biriktiği yerin de önemli olduğu, özellikle erkeklerde sıkça görülen karın bölgesindeki yağlanmanın risk taşıdığı ve obezitenin çocukları da tehdit eder bir düzeye geldiği uyarısında bulunuyor.

Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Dr. Ayla Harmancı, obezitenin her geçen gün giderek büyüyen ciddi bir halk sağlığı sorunu olduğunu söyledi.

Obezitenin, genel olarak vücuttaki yağ miktarının anormal şekilde artması olarak tanımlandığını belirten Harmancı, sıklıkla vücuttaki yağ miktarındaki artışa paralel olarak vücut ağırlığında da artış ortaya çıktığını ifade etti.

Harmancı, obezitenin genel olarak kişinin harcadığından daha fazla enerji alımı sonucu ortaya çıkan bir bozukluk olduğunu söyledi.    

Söz konusu hesaplamanın obezitenin tanısı için tek başına yeterli olmadığını vurgulayan Harmancı, "Çünkü unutulmaması gereken konu, obezite vücut ağırlığının değil, vücuttaki yağ miktarının anormal artışıdır" diye konuştu.

Harmancı, yağların vücudun farklı bölgelerinde biriktiğini ve biriktikleri bölgelere göre de klinik önemlerinin değiştiğini ifade ederek, "Örneğin, kadınlarda yağ birikimi sıklıkla kalça ve basen bölgelerinde ortaya çıkmaktadır ve ’armut tipi’ obezite olarak adlandırılmaktadır. Erkeklerde ise yağ birikimi başlıca karın bölgesinde ortaya çıkmakta ve ’elma tipi’ obezite olarak isimlendirilmektedir. Her iki durumda da vücut yağ oranı artmıştır" dedi.

"Yapılan çalışmalar elma tipi obezitenin daha ciddi sağlık sorunlarına yol açtığını göstermektedir" diyen Harmancı, bu nedenle obezite değerlendirilirken mutlaka bel çevresi ölçümünün de yapılması gerektiğine dikkati çekti.

-"Tedavi, mutlaka kişiye özel yapılmalı"-
Harmancı, obezitenin genel olarak kişinin harcadığından daha fazla enerji alımı sonucu ortaya çıkan bir bozukluk olduğunu söyledi.

Bu dengenin bozulmasında çok farklı nedenlerin rol oynadığını dile getiren Harmancı, bu nedenle obezite tedavisinin mutlaka kişiye özel olarak planlanması ve farklı branşların işbirliği ile yapılması gerektiğini ifade etti.

Harmancı, hastaların tedavi öncesinde mutlaka, altta yatan başka bir hastalığının olup olmadığının belirlenebilmesi için bir endokrinoloji uzmanı tarafından detaylı olarak değerlendirilmesi gerektiğine işaret etti.

Obezitenin, ciddi sağlık sorunlarına yol açabildiğinin altını çizen Harmancı, şunları kaydetti:"Diyabet, hipertansiyon, dislipidemi, kalp krizi, inme, safra kesesi hastalıkları, karaciğerde yağlanma, gastro-ösefagial reflü, adet düzensizlikleri, uyku apnesi, psikolojik sorunlar, eklemlerle ilgili hastalıklar ve bazı kanser türlerine neden olabildiğinden mutlaka tedavi edilmesi gerekmektedir."

-"Türkiye’de 10 erişkinden 4’ü fazla kilolu, 3’ü ise obez"-
Harmancı, obezitenin Türkiye’de de giderek artış gösteren bir hastalık olduğunu belirterek, şu bilgiyi verdi:"Ülkemizde son yapılan araştırmalar göstermektedir ki 10 erişkinden 4’ü fazla kilolu, 3’ü ise obezdir. Konunun bundan daha da üzücü ve endişe verici olan yanı ise obezitenin artık çocukları tehdit ediyor olmasıdır. Yapılan araştırmalar, anne-babası obez olan çocuklarda obezitenin daha sık görüldüğünü ortaya koymaktadır. Bunda genetik etkenlerin yanı sıra yaşam şekli ve beslenme alışkanlıkları da rol oynamaktadır. Bu nedenle hem kendi hem de çocuklarımızın sağlığı için obezitenin mutlaka tedavi edilmesi gereken bir hastalık olduğu gerçeği kavranmalı ve büyük bir kararlılık ve azimle bu hastalıkla savaşılması gereklidir."

Dünya genelinde sağlık bakanlıklarının da obezite ile mücadeleye önem verdiğini ve bunun için farkındalık projeleri hazırladığını belirten Harmancı, basın yayın organlarının da konuya hassasiyet içinde yaklaştığını ifade etti.

Harmancı, tüm bu çalışmaların dahi obezitenin kontrol altına alınabilmesi henüz yeterli olmadığını bildirerek, bireysel olarak da herkesin düzenli fiziksel aktiviteyi, sağlık beslenme alışkanlığını bir yaşam biçimi haline getirmesi gerektiğini söyledi.

Kaynak: Milliyet
Blogger tarafından desteklenmektedir.