Responsive Banner design

GEBELİK ŞEKERİ NEDİR? NELER YAPMALIYIZ ? - Canan Karatay

GEBELİK ŞEKERİ NEDİR? NELER YAPMALIYIZ ?

Gebe kalmadan önce, diabetik olmayan bir anne adayında, BÜTÜN Gebelik hormonlarının etkisi ile, insülin direnci ya da Diabetes Mellitusun gelişmesine gebelik şekeri adı verilir.
 
Gebelik sırasında bir annenin şekerinin yüksek seyretmesi, kendisinde olduğu gibi karnındaki bebeğinde de bir çok komplikasyona neden olur.

Asıl görevimiz ana ve çocuğun sağlığını korumak olmalıdır!


Gebelik şekerinin sebebi nedir önce bu soruyu irdelemmemiz gerekmez mi?

Bir çok bilimsel araştırma, hamile annenin yüksek miktarda karbonhidratlarla beslenmesi sonucu GEBELİK ŞEKERİNİN MEYDANA geldiğini göstermiştir!

Annenin aşırı miktrada şekerli yiyecek ve şeker yüklemesi gibi yüksek şeker yüklü içeceklerle, ve rafine olmuş karbonhidratların vücuduna girmesi sonucu, yeni doğan bebeğin kordon kanında insülin yüksekliği olduğu gösterilmiştir!

PLACENTA gebeliğin devam edebilmesi amacıyla bir çok önemli hormon üretir. Aynı zamanda da bebeğin eşi, yani PLACENTA ana rahminde büyümekte olan bebeğin gereksimi olan su ve besleyici maddeleri anne kanından alarak bebeğe geçmesini sağlar.

PLACENTANIN gebeliğin devam edebilmesi amacıyla bizzat ürettiği hormonlar şunlardır:

1.    Östrojen ve progesteron hormonları
2.    Kortizol (yani vücudumuzun yaptığı kortizon)
3.    Plasenta hormonu laktojen (ana sütü hormonu)

Bu hormonların tümü gebe annede insülin direncini başlatan hormonlardır. Yani gebilik süresince, özellikle ilk 3 aydan sonra, annenin pankreasında üretilem insülin hormonunun, kan şekerini normalleştirme etkisi giderek zorlaşır.

Hamileliğin devam etmesi amacıyla placentadan salgılanan bu hormonlar insülinin normal görevini bloke ettiği için, engellediği için, gebelik hormonlarının bu engelleyici etkisine, bilimsel olarak kontra-insülin etki diye adlandırılır (insülin karşıtı etki denir).

Placenta büyüyüp geliştikce salgılanan hormonların miktarı da giderek artar. İnsülin hormonunun etkisinin bloke olması sonucu gebe olan annede İNSÜLİN HORMONU YÜKSELİR VE İNSÜLİN DİRENCİ meydana gelir.  Özellikle, gebeliğin 20-24’üncü haftalarından itibaren İNSÜLİN DİRENCİ oluşmaya başlar. Gebelik haftaları ilerledikce de İNSÜLİN DİRENCİ birlikte giderek artar.

Çünkü, 20-24’üncü haftalarda başlamış olan İNSÜLİN DİRENCİNİ kırabilmek için, annenin pankreası daha da fazla insülin üretmeye başlamıştır. Bu nedenle de Annede GEBELİK ŞEKERİ başlar ve hamileliğin sonuna doğru giderek de artar!

Bilinenin aksine, gebe annenin pankreası fazla miktarda insülin üretir, ve annenin kan insülini devamlı olarak yüksektir.

Bu bağlamda, Pankreasın insülin üretemediği bilgisi tamamen yanlıştır.

ÖNEMLİ UYARI:  

GEBELİK ŞEKERİNİ ÖNLEMEK DE YALNIZ VE YALNIZ ANNENİN VE ONU İKİ CANLISIN DİYEREK BESLEYEN YAKINLARININ ELİNDEDİR…TAMAMEN ONLARIN SORUMLULUĞUNDADIR!

ANNENİN KARBONHİDRATLARDAN UZAK KALARAK, DOĞAL PROTEİNLER VE YAĞLARLA BESLENMESİ İNSÜLİN DİRENCİNİN BAŞLAMASINI VE GİDEREK ARTMASININ ÖNÜNÜ KESER !

MESELE BU KADAR BASİTTİR!

NOT:
 
1.    Karatay öneri ile beslenen annelerde gebelik şekeri gelişmez!
 
2.    Doğal, işlenmemiş yiyeceklerle beslenen annelerde gebelik şekeri gelişmez!
 
3.    Doğal, işlenmemiş yiyeceklerle beslenen annelerde gebelik şekeri gelişmiş olsa dahi, geriler ve ANNENİN GEBELİK ŞEKERİ KAYBOLUR! İYİLEŞİR ! KARNINDAKİ BEBEK RAHATLAR!
 
4.    Her gün sürekli bir şekilde 20-30 dakika yürüyen gebelerde aynı zamanda doğal, işlenmemiş yiyeceklerle BESLENDİKLERİ TAKTİRDE gebelik şekeri gelişmiş olsa dahi, geriler ve geçer.
 
5.    Karatay kitaplarını okuyup uygulayanlar bunları yazmakta ve de söylemekteler.
 
6.    KARATAY UYARILARI GEBELİK ŞEKERİNİ ÖNLER!
ANANIN RAHAT VE SAĞLIKLI BİR GEBELİK GEÇİRMESİNİ SAĞLAR. BEBEĞİ SAĞLIKLI DÜNYAYA GELİR!

Gebelik şekeri var mı yok mu diye gebelere ŞEKER YÜKLEMESİ YAPILMASI gerikir mi?

Kelimenin tam manasıyla gerekmez!  Kesinlikle yanlış bir uygulamadır!
 
Yukarıda da açıklamış olduğum gibi, her gebede değişik düzeylerde, gebelik hormonlarına bağlı olarak insülin yüksekliği ve direci oluşuyor. Ana ve çocuk sağlığı bakımından bu gelişme gayet doğal, gayet fizyolıjik sağlıklı bir gelişmedir.

Bir anne adayı için, en önemli olay ya da faktör bilinçli olarak, bu durumun ileri derecelere erişmesini önlemektir.

HİÇ YOKTAN, ACABA İNSÜLİN DİRENCİ VAR MI YOK MU DİYE, ZATEN İNSÜLİN DİRENCİ GELİŞMİŞ OLAN BİR ANNEYE, ŞEKER YÜKLEMESİ YAPILMASI, ANNE KARNINDAKİ BEBEĞE DE OLDUKCA CİDDİ ZARAR VERMEKTEDİR!

HAMİLE BİR ANNEYE ŞEKER YÜKLEMESİ YAPMAK, YANGINA KÖRÜKLE GİTMEYE EŞ DEĞERDİR!

YARANIN ÜZERİNE TUZ EKMEK İLE EŞ DEĞERDİR !

Şeker yüklemesinin neden ZARARLI OLDUĞUNU ve neden asla gerekmediğini açıklayalım.

Doğal olarak, bebeğin beslenme ve büyümesi amacıyla annenin kanındaki besin maddeleri ile birlikte, annenin, yükselmiş olan kan şekeri de bebeğe hemen geçer.  Annenin yüksek kan şekerinin düşmesi için, annenin pankreasından salgılanan  annenin insülin hormonu ise, diğer besin maddeleriyle birlikte plasentadan bebeğe geçmez. Plasentada, ana insülinin bebeğin kanına geçmemesi için engel vardır. Bu nedenle, anneden gelen yüksek şekerin düşürülmesi amacıyla, her bebeğin kendi pankreasından aşırı miktarda İNSÜLİN HORMONU salgılanır.

İNSÜLİN HORMONU anabolizan bir hormon olduğu için. bebekte yağ depolanmasına ve de aşırı gelişmeye, kilo almaya neden olur!  Ana rahmindeki bebekte İNSÜLİN DİRENCİ oluşmaya başlar.

Ana rahmindeyken bir TOSUNCUK OLUŞMUŞTUR artık.

ŞEKERLİ İÇECEKLERİ KULLANAN ANNELERİN PLASENTALARINDA DA GELİŞME BOZUKLUĞU/GELİŞME GERİLİĞİ OLDUĞU GÖSTERİLMİŞTİR!

SONUÇ:

1.    Şekeri yükselten hızlı ve basit karbonhidratlarla (yüksek glisemik indeksli)beslenen annelerin bebeklerinde ana rahminde insülin direnci gelişir. Bir nevi metabolik sendrom ana rahminde ortaya çıkar.
 
2.    Şekerli gazlı içeceklerle, şuruplarla, yani şeker yüklemesi yapılan annelerin bebeklerinde ve kendilerinde insülin direnci gelişir, gelişmiş olanlar da ise metabolik bozukluk daha da artar.
 
3.    Yani zaten normal ve fizyolojik olarak gelişmişl olan gebelik şekeri daha beter hale gelir. Ana da da bebekte de!

İşte bu nedenlerle şeker yüklemesi yapılması doğru değildir diyoruz!

4.    Doğal protein ve yağlı besinlerle ve yavaş karbonhidratlarla yani düşük glisemik indeksi olan, düşük insülin indeksli olan karbonhidratlarla beslenen annelerin bebeklerinde, ana rahmindeyken İNSÜLİN DİRENCİ/METABOLİK sendrom GELİŞMEZ ve de EĞER GELİŞMİŞSE ÖNLENİR! ÖNÜ ALINIR VE GERİLER!
 
5.    Sıvı şeker yüklenmiş içecekler, gazlı tüm içecekleri kullanan annelerde ve de bebeklerinde, zaten var olan insülin direnci daha da beter bir hal alacaktır!
Plasenta gelişmeyecektir!

Ana rahmindeki bebek neden kilo alır?

Hamile annenin kan şekeri yüksek ise, yüksek kan şekeri olduğu gibi bebeğe de geçer. Bebeğin pankreası, yüksek kan şekerini algılayınca, BEBEĞİ KORUMAK AMACIYLA, aşırı miktarda İNSÜLİN HORMONU salgılar. Şekerin fazlası bebekte yağ olarak depo edilir, bebek normal kilosunun üstüne çıkar VE KİLO ALMAYA DA DEVAM EDER.

TOSUNCUK bebeğin sebebi annenin yüksek kan şekeri ile birlikte bebeğin insülin hormonunUN DEVAMLI OLARAK YÜKSEKLERDE KALMASIDIR, yüksek olmasıdır!

NOT:

Annenin açlık kan şekeri normal olsa dahi, hamileliğin 20-24 haftalarında, İNSÜLİN ETKİSİNİ BLOKE EDEN plasenta hormonlarının fizyolojik OLAN etkisi ile, HAMİLELRDE insülin direnci başlamakta ve hamilelik ilerledikce de giderek artmaktadır unutmayalım!

Yani anne ve karnındaki tosuncukta hem kan şekeri hem de insülin hormonu fizyolojik olan normal şartlarda dahi biraz yüksek seyreder.

Tosuncuk dedidiğimiz bebeğe insülin hormonu yüksekliği ne gibi zararlar verir?

1.    Tosuncuk bebeklerde ve annelerinde doğum sırasında bir çok komplikasyon oluşmaktadır. Rahim ağzı yırtılmaları, perine yırtılmaları, yeni doğan bebeklerde omuz çıkığı, vs. gibi.
 
2.    Yeni doğan bebek plasenta ayrılır ayrılmaz, bebeğe artık annenin yüksek kan şekeri geçmez ve  bebeğin kan şekerini yükseltmez.
 
3.    Ancak hala, yeni doğanın kanında  İNSÜLİN HORMONU yüksek olarak bulunmaktadır. Bebeklerin göbek bağı kanında yüksek olduğu gösterilmiştir. Bu nedenle doğar doğmaz bebekte ani şeker düşüklüğü yani HİPOGLİSEMİ krizi gelişir. Tehlikelidir.
 
4.    Önemli olan, hamileliğn başında itibaren tedbir alarak, ananın ve karnındaki bebeğin şeker ve insülinini yükseltmemektir.
 
5.    Ananın ve bebeğinin aşırı kilo almalarının önlenmesini sağlamaktır!
 
6.    Şeker yüklemesi yapıldığında, hem annenin hem bebeğinin kan şekeri ve insülini aşırı derecede yükselir. 50 ya da 100 gr kadar olan suda eritilmiş şeker, yani sıvı şeker aniden anne ve bebeğin kan şekerini fırlatır! Bir çok anne bu nedenle kusmaya başlar. Birden bire yükselen kan şekeri nedeniyle, ani olarak aşırı insülin salgılanır ve anne baygınlık geçirir. Yani anne HİPOGLİSEMİ krizine girer.
 
7.    Aynı anda, ana rahmindeki bebekte de HİPOGLİSEMİ gelişerek bebek baygınlık gelişir, bebek hareketsiz kalır.
 
8.    Ana rahmindeki bebeklerde son haftalara doğru artan insülin yüksekliği, bebeğin akciğerlerinin ve diğer organlarının normal gelişmesini engeller.
 
9.    Bu nedenle, hamileliklerinde bir ya da bir kaç kez şeker yüklemesi yapılmış olan annelerin yeni doğan bebeklerinde solunum güçlüğü oluşur. Akciğer ödemi bile gelişen bu bebekler, doğdukları andan itibaren annelerinin göğsünde dinleneceklerine haftalarca bebek yoğun bakımında kuvözlerde günlerini geçirmek zorunda kalırlar.
 
10.    Ana rahminde İNSÜLİN DİRENCİ gelişmiş olan bebeklerin, bağışıklık sistemleri de tam olarak gelişemez. Bu nedenle, yeni doğanlarda sık sık infeksiyon hastalıkları görülmektedir. Çocukluk yaşlarında alerjik hastalıklar, kanserler ve astım hastalıkları sıklıkla görülmektedir.
 
11.    Ana rahminde İNSÜLİN DİRENCİ gelişmiş olan bebeklerde çocuk yaşlarında dahi yetişkin tipi şeker hastalığı gelişmektedir.
 
12.    Ana rahminde İNSÜLİN DİRENCİ gelişmiş olan bebeklerde çocuk yaşlarında dahi karaciğer yağlanması başlamaktadır.

ÖNEMLİ NOT:

Bu bağlamda, bebek sahibi olmak isteyen ve hamile olan annelere 10 EMİR ya da 10 UYARIMIZ OLACAK:

1.    Doğal besleneceksiniz!
 
2.    Aşırı karbonhidrat yemiyeceksiniz,
 
3.    Meyva şekerli sıvı ve gazlı içecekleri tüketmeyeceksiniz.
 
4.    Açık havada bol bol yürüyeceksiniz!
 
5.    Yaz aylarında uzun uzun denizde yüzeceksiniz, yüzme bilmiyorsanız bebeğiniz için öğreneceksiniz!
 
6.    D Vitamini değerlerinizi 100 ng/ml’in üzerine çıkaracaksınız. Yüksek D vitaminin toksik etkisi yoktur, korkmayın
 
7.    B12 ve Folik asidinizi yükselteceksiniz
 
8.    SAKIN ŞEKER YÜKLEMESİ YAPTIRMA! KENDİNİ VE BEBEĞİNİ HİPOGLİSEMİ KRİZİNE SOKMA!
 
9.    Bol bol balık, doğal köy tereyağı, doğal yoğurt, köy yumurtası tüketeceksiniz.
 
10.    Bol bol uyuyacak ve sürekli sevdiğiniz bir müziği dinleyeceksiniz!

SONUÇ:

Hamilelere şeker yüklemesi yapılarak, gebelik şekeri olduğu ortaya çıkınca, hekiminiz zaten yukarıda saydığımız, son derece önemli olan 10 öneriyi size söyleyecek ve de uygulamanızı isteyecektir.

Siz eğer 10  öneriyi gebeliğinizin başından itibaren uygulamaya başlarsanız, Şeker yükleme testine gerek yoktur ve de gereksizdir.

Ayrıca sağlıklı Bebek sahibi olmak istiyorsanız:

HER TÜRLÜ ŞEKERDEN KORK !
YÜKSEK D-VİT’TEN KORKMA!


Gebelik şekerinizin olup olmadığını anlamanızın ve de kontrol etmenizin en kolay yolu son derece basittir. Kendiniz bunu kolaylıkla yapabilirsiniz!

1.    Gittiğiniz hastaneden parmaktan kan şekeri ölçme aleti isteyeceksiniz, bedavadır. Bu konuda hekiminiz  ya da diabet hemşiresi size yardımcı olacaktır.
 
2.    Bu aletle diabet hemşiresinden kan şekerinizi ölçmeyi öğreneceksiniz.
 
3.    Eve gelince, yediğiniz her hangi bir yemekten ya da ara öğünden, ya da şekerli gazlı içecek, meyva suyu ya da örneğin karpuz kavun, ekmek, pilav makarna, tost, pasta vs. yemeden önce ve yedikten 1.5-2 saat sonra kan şekerinizi ölçeceksiniz…Kan şekeriniz fırlamışsa o yiyeceği bir daha TÜKETMEYECEKSİNİZ!
 
4.    Bu şekilde ölçüm yaparak kendi kan şekerinizi zıplatmayan yiyecekleri tüketirseniz bilesinizki gebelik şekeriniz gelişmez, gelişmiş ise de geçer ve iyileşirsiniz. Hipoglisemik ataklarınızdan kurtulursunuz!
 
5.    Kandaki D vitamini değerinizi de 100ng/ml’nin üstünde tutarsanız da gebelik şekeriniz gelişmez, gelişmiş ise de geçer iyileşirsiniz. Almış olduğunuz kilolardan da kurtulursunuz.
 
6.    Gebelik şekerini düzeltmek annenin yalnız ve yalnız annenin elindedir. Kimsenin değil.

GEBELİK ŞEKERİNİ KENDİNİZ DÜZELTEBİLİR, NORMAL BİR DOĞUM YAPAR VE SAĞLIKLI BİR YAVRU SAHİBİ OLABİLİRSİNİZ!

NOT:

1.    Bütün şeker hastaları da aynı yöntemi uygulayarak insülin direncinden, metabolik sendromlarından, şeker hastalıklarından ve tüm dejeneratif hastalıklardan kurtulabilirler
 
2.     Dejeneratif hastalıkların ve şeker hastalığının tehlikeli komplikasyonlarını da önleyebilirler!

SONUÇ:

1.    Gebelik şekeri tabii ki çok tehlikelidir. Gebelik şekeri tanısını koyabilmek için illa bir kaç kez şeker yüklemesi yapmak gerekli değildir.
 
2.    Gebelerin kanında yalnız ve yalnız bir kereye mahsus olarak İNSÜLİN HORMONU düzeyini öğrenmek yeterli olacaktır. 5IU/mL’nin üstünde değer bulunacak oılursa, gebeye yukarıda verilen sağlıklı doğal beslenme ve yaşama önerileri verilmesi yaterlidir. Olay bu kadar basittir.

Saygılarımla,

Prof. Dr. M Canan Karatay
Kalp ve İç Hastalıkları Uzmanı

Düşük glisemik indeksli beslenmenin faydaları

Düşük glisemik indeksli beslenmenin faydaları

Prof. Dr. Canan Efendigil Karatay'ın “Bilimsel Gerçeklerle Kilo Vermenin ABC'si Karatay Diyeti” kitabında Düşük glisemik indeksli beslenmenin vücudumuzda ne gibi değişikliklere neden olacağını  anlatıyor.

Düşük Gİ beslenen bir kişinin vücudunda ne tür değişiklikler olur? 

1. Gün boyunca kan insülini düşük kalır ve dalgalanma göstermediği için acıkma hissi olmaz. Uzun süre tokluk hissedilir.

2. Ara öğün olarak göbekte biriken yağımızı ve iç yağ depolarımızı kullanırız.

3. Yağlarımız depolanmaz, daha hızlı yıkılarak giderek azalır, karaciğer ve göbek yağımız erir ve göbek çevremiz incelir.

4. Kilolarımızı rahatlıkla verir, tekrar geri almayız ve verdiğimiz kiloda kalırız.

5. Hiçbir şekilde isteksiz, sinirli, sıkıntılı ve umutsuz duygular olmayız. Kendimizi bütün gün dinç ve enerjik hissederiz, halsizlik ve bitkinlik olmaz.

6. Kaslarımız erimez. Su kaybımız olmaz.

7. Karaciğerde biriken yağımız eridiği için, karaciğerimiz sağlığına kavuşarak normal çalışır.

8. Metabolizmamızda yavaşlama olmaz, bilakis hızlanır.

9. Fizik aktivitemize yorulmadan devam edebiliriz.

10.  Kan yağlarımız normalleşir; HDL yükselir, depo yağ şekli olan trigliseridler düşer.  

11. Bağırsaklarımız düzenli şekilde çalışmaya başlar. Kabızlık varsa giderilir.

12. Şişmanlık ve obezite önlenmiş olur.

13. Obezite sonucu gelişen sağlık sorunları ortaya çıkmaz, çıkmış olanlar da geriler ve düzelir.

14. Tansiyonu normalleşir.

15. Kalp hastalıkları, felç, inme, Alzheimer riski azalır.

16. Her türlü kanser riski azalır. Çünkü sürekli şeker ve insülin yüksekliği ve fazla kilolar kanser nedeni olarak kabul edilmektedir.

17. Şeker hastalığı gelişmez. Diyabet hastalarında şeker kontrolü daha kolay olur, hatta düzelir.

18. Şeker hastalığına bağlı tehlikeli komplikasyonlar azalarak yok olur.

19. Eklem ağrıları ve artrit gelişmez. Oluşmuş olanlar geriler ve şikâyetler azalır.

20. Fibro kistik meme hastalığı oluşmaz.

21. Polikistik over hastalığı gelişmez.

22. Yaygın fibromiyosit ağrıları geriler ve kaybolur.

23. Düşüncelerimiz berraklaşır. Uykularımız düzene girer, horlama biter.

24. Hepsinden en önemli olanı, vücut bağışıklık sistemi güçlenir.

25. Bakteri, virüs, alerji ve kansere sebep olan etkenlerle hastalanma zorlaşır.

26. Hastalanma durumunda da kısa süre içinde sağlığımızı kazanırız.

27. Tüm bunların sonucunda bütün hiperinsülinemik hastalıklar önlenir, riskleri azalır, geriler ve ortadan kalkar.

Glisemik Yük nasıl oluşur? 

Düşük glisemik indeksli beslenme konusunu bitirmeden değinilmesi gereken bir nokta da "glisemik yük" kavramıdır. Düşük glisemik indeksli yiyecekleri de büyük porsiyonlar olarak tüketirsek, 'yüksek glisemik yük' denilen yüksek glisemik değerler ortaya çıkar.   

Aşırı ve bol kepçe tükettiğimiz yiyecekler ne kadar düşük glisemik indeksli olurlarsa olsunlar fazla insülin hormonu salgılanmasına neden olurlar. Bu sebeple tüketeceğimiz gıdaların hiçbir zaman çok büyük porsiyonlarda olmamasına dikkat etmemiz gerekir. Doyunca yemeği bırakmamız yeterlidir.

SONUÇ: Kanserden ve pek çok dejeneratif hastalıktan korunmak varsa fazla kilolardan kurtulup ideal kiloya ulaşmak ve sağlığınıza kavuşmak için düşük glisemik indeksli gıdalarla beslenin. 




Solusitan nedir?

Solusitan nedir?
Beslenme ve diyet konusunda ekranlardan bizleri sık sık bilgilendiren, verdiği diyet reçetelerini uygulamaya çalıştığımız Doktor Gürkan Kubilay kilo vermek isteyenler için mucizevi bir toz olan Solusitan'ı tavsiye etti.

Peki ama nedir bu Solusitan? Solusitan istakoz, karides ve yengeç gibi kabuklu deniz canlılarının dış kabuklarından elde edilen bir maddedir.



Solusitan içerdiği etken maddeler sayesinde yediğiniz yemekteki yağları bir sünger gibi emerek sindirilmeden vücuttan atılmasını sağlıyor. Böylece fazla kalori ve dolayısıyla da kilo alma sorunu ortadan kalkıyor.

Solusitan nasıl zayıflatıyor?

Bizler yediğimiz, içtiğimiz besinlerle günlük ihtiyacımız olan kaloriden fazlasını aldığımız için bu fazla kaloriler vücudumuz tarafından yakılamayınca yağa dönüştürülüyor ve dolayısı ile kilo almaya başlıyoruz.

Öyleyse kilo almamak için fazla kalorili, özellikle de yağlı yiyeceklerden uzak durmalıyız. Yağlı yiyeceklerden uzak durup, sıkı bir diyet uygulayamıyorsanız Solusitan burada imdadınıza yetişiyor. Solusitan kullandığınızda yediğiniz yağlı yiyeceklerdeki yağlar solusitan sayesinde sindirlmeden etkisiz hale getirilerek vücudunuzdan atılıyor.

Artık siz de solusitan kullanarak rahatlıkla zayıflayabilirsiniz.

Solusitan bir etken madde olduğu için saf hali ile bulmanız sözkonusu değil. Doktor Gürkan Kubilay televizyonda reklam olmasın diye solusitan içeren Lineatabs Solusitan adını vermedi içerdiği etken maddenin adını söyledi.

Solusitan hakkında daha detaylı bilgi için Gürkan kubilay Solusitan yağ eriten toz başlıklı yazımızı okuyabilirsiniz.

Eğer sizde fazla kilolarınızdan şikayetçiyseniz ve fazla yağlarınızdan kurtulmak istiyorsanız Lineatabs Solusitan kullanarak dilediğinizi yiyerek, kilo alma korkusu olmadan diyet yapmak zorunda olmadan kilo verebilirsiniz.

Lineatabs Solusitan bu konuda çok iddialı bir ürün. Bu nedenle her öğünde kullanmamanızı tavsiye ediyorlar. Vucudunuzun sağlıklı yağlara da ihtiyacı olduğu için günde bir öğün lineatabs almadan yemenizi öneriyorlar.

Lineatabs solusitan kullanımı için bu animasyonu izleyin.


Kullanımı animasyonda görüldüğü gibi son derece kolay. Bir su bardağı suda 1 adet limon tadında olan solusitanlı tableti erittikten sonra dilerseniz yemekten önce, dilerseniz yemekle birlikte içiyorsunuz. Lineatabs resmi sitesinde ürün hakkında ve klinik çalışmalar ile ilgili daha geniş bilgiler bulabilirsiniz.

Karatay diyeti - Canan Karatay

Karatay diyeti - Canan Karatay



Karatay Diyeti diyet için bilinen doğruları alt üst ediyor.
 
Yıllardan beri kilo verebilmek için uyguladığımız diyetler ve diyetlerin doğru zannettiğimiz yanlışları bir türlü kilo vermeyip, açlık çekerek stresli bir şekilde yaşamamıza neden oldular.

Karatay Diyeti'nden Şu yasak, bu yasak, kibrit kutusu kadar peynir, bir tane salatalık, bir dilim kepek ekmeği, şeklinde diyetlerden bıkanlara müjde.

Profesör Canan Efendigil Karatay’ın Karatay Diyeti adlı kitabında birtakım diyet ve beslenme kabuslarına son veriliyor.




Senelerce doğru bildiğimiz şeyler yanlış ve yanlış ve zararlı bildiğimiz şeylerin de bilindiği gibi olmadığını belirtiyor.

Farklı beslenme ve diyet uzmanlarından yıllardır ‘az az ve sık sık yiyin’ nasihati dinliyoruz. Bu ‘uzmanlar’ çoğunlukla Amerika’dan ‘ithal’ ettikleri diyetlerin virgülüne dokunmadan Türk insanına sunuyorlar.

Sonuçsa hüsran oluyor! Diyet reçetelerini uyguluyor, diyet ürünler yemeye özen gösteriyor, hatta çoğu zaman aç kalıyoruz. Tüm çabalarımızın sonunda bir miktar kilo veriyor ama fazlası ile geri alıyoruz.

Mucize olarak önümüze sunulan diyetlerin balonu kısa sürede patlıyor, yerine bir yenisi geliyor. Ancak ne enteresandır ki, diyet konusu yaz kış demeden hep gündemde kalıyor; halkımız da zayıflayacağına giderek şişmanlıyor.

Ülkemizdeki en büyük sağlık sorunlarından biri aşırı şişmanlık ve obezite. Bu sorunların sebep olduğu hastalıklar ise karaciğer yağlanması ile başlayıp, diyabet, hipertansiyon, kalp krizi, felç, inme, Alzheimer, erken bunama, kronik artritler, bel ağrıları, fibromiyosit, polikistik meme hastalığı, erken adet görme, polikistik over sendromu ile devam ediyor ve kanserle son buluyor!

Peki, bu hastalıkların hiçbirinin genetik olmadığını ve önlenebilir hastalıklar olduğunu biliyor muydunuz?

Tüm bu hastalıklardan korunmanın, sağlıklı bir şekilde zayıflayarak, daima zayıf, dinç, enerjik ve mutlu yaşamın aslında ilkokuldaki ABC harflerini çözmek kadar kolay olduğunu söylesek kulaklarınıza inanır mısınız

Kolesterolün aslında mutluluk hormonu, stres hormonu ve seks hormonlarının besin kaynağı, yani insan hayatı için ‘can simidi’ olduğunu söylesek dünyanız tersine dönmez değil mi?

Ya tereyağlı pastırmalı yumurtayı özgürce yiyebilirsiniz desek, kuruyemişler kilo aldırmıyor aksine kilo verdiriyor desek? Aslında yağ depolamanın asıl kaynağı yıllardır bize öğretilen bu yanlışlar desek hayrete düşmezsiniz değil mi?

Prof. Dr. M. Canan Efendigil Karatay, mesleğe 50 yılını vermiş değerli bir hekim. 4 farklı kıtada hekimlik yaptı, gezdi, gördü, farklı ülkelerin beslenme alışkanlıklarını gözlemledi. Sonuçta Türk insanı için ‘en uygun’, ‘en iyi sonuç’ veren diyeti geliştirdi.

Prof. Karatay’ın Hayy kitap’tan yayınlanan Karatay Diyeti kitabı, işte bu 50 yılın kazandırdığı bilimsel deneyimin bir sonucu. Prof. Karatay, bu diyetin eksiksiz uygulanması durumunda başarı şansının yüzde 100’e yakın olduğunu vurguluyor.

Kitabında hem zayıflama konusunda doğru bilinen yanlışları anlatıyor hem de yukarıda saydığımız kronik hastalıklardan korunmanın basit formülünü bize açıklıyor.

Yıllardır yasaklanan, kokusunu özlediğimiz sağlıklı gıdalarımızı da (kırmızı et, balık, süt, peynir, yoğurt, tereyağı, yumurta, pastırma, kuru fasulye ve turşu, sebze ve meyve, kuruyemişler) bilimsel gerçeklerle serbest bırakıyor.

Bu kitap, klasik bir diyet kitabı değil. ‘1 kibrit kutusu peynir’, ‘ ‘iki yemek kaşığı fasülye’ gibi anlamsız ölçülerle insanları strese sokmuyor. Karatay Diyeti bir yaşam biçimi. Yıllardır pazarlanan beslenme balonlarını patlatıyor, doğru beslenmenin ne demek olduğunu anlatıyor.

Pastırmalı tereyağlı Karatay diyeti

Prof. Dr. Canan Efendigil Karatay pek çoğumuzun doğru sandığı beslenme şeklinin aslında yanlış olduğunu söylüyor.

Soyadını taşıyan diyetiyle konuşulan Karatay “Sofranızda yumurtaya, cevize, tereyağına, kırmızı ete yer açın” diyor

Kilo vermek istiyorsunuz ya da kolesterol değerleriniz yüksek. Bu durumda beslenme şeklinizi değiştirmeniz şart.

Elinizdeki listeye bakıyorsunuz: Kırmızı et yasak! Yumurta yasak! Yağlı peynir, süt, yoğurt, tereyağı yasak! Fındık, fıstık, ceviz, badem yiyebilirsiniz ama sınırlı sayıda.

Yediğiniz peynir bir kibrit kutusunu geçmemeli. Ekmeğiniz tam buğday olmalı. Bol bol meyve, taze sıkılmış meyve suları, light etiketli ürünleri tüketmek serbest! Aman ha, ara öğünleri sakın atlamayın.

Prof. Dr. Canan Efendigil Karatay, Karatay Diyeti adlı kitabında bütün bu saydıklarımızın yanlış olduğunu söylüyor.Tüm dünyayı tehdit eden obezitenin yağların yasaklanması, karbonhidratın ise aşırı tüketilmesinden kaynaklandığını hatırlatan Karatay’la sağlıklı beslenmenin temellerini konuştuk.

Kolesterol fazla kilolu ya da yaşı ilerlemiş kişilerin kabusu. Kolesterol seviyesi yüksek olanlar birçok gıdadan mahrum bırakılıyor. Özellikle kalp hastalıklarının nedeni olarak gösterilen kolesterolün hastalık sayılmasının yanlış olduğunu belirten Prof. Dr. Canan Efendigil Karatay,nasıl beslenirsek beslenelim vücudumuzun her gün iki bin 500 mg kolesterol ürettiğini anlatıyor.

Karatay hayatta kalmamızın en önemli nedenlerinden birinin vücudumuzdaki kolesterol olduğunun altını çiziyor: “Beynin yüzde 90’ı kolesterolden oluşur. Sinir sisteminde kolesterol olmazsa ileti olmaz.

İyi ya da kötü kolesterol diye birşey de olmaz. Vücudun en önemli antioksidanıdır kolesterol, vücudunuzda toksik bir madde varsa onu yok etmek için üretilir.”

Yumurtayı yasaklamak cinayettir.

Kırmızı et, yağ, yumurta özellikle kolesterolü yüksek kişilere önerilmez. Karatay bu gıdaların değil asıl şeker ve karbonhidratın zararlı olduğunun altını çiziyor: “Kırmızı eti yasaklayan Amerikan diyet listeleri.

Çünkü ABD’deki kırmızı etle bizim yediğimiz arasında büyük fark var. Oradaki hormonla büyütülmüş sığır! Onlar kuzu, koyun, dana bilmezler.

Koyun, kuzu eti en sağlıklı etlerdir ama hayvanlar hür dolaşıyorsa… En sağlıklı yağlar soğuk baskı zeytinyağı ve doğal köy tereyağıdır. Örneğin Trabzon yağı… En tehlikelisi ise Omega 6, kanserojendir ve maalesef ayçiçeği, mısırözü ve margarin gibi bitkisel yağlarda bolca bulunur.

Çiftlikte koşup oynayan, börtü böcek yiyen, hür tavuk yumurtası hiç zararlı değil. Bu açıdan yumurta yasaklamak kadar büyük bir cinayet yok!”

Pişirme tekniğinin de çok önemli olduğunu hatırlatan Karatay, tehlikeli trans yağların pişirme sırasında ortaya çıktığını vurguluyor: “Etin kızartılması veya şinitzel olarak servis edilmesi tehlikelidir. Örneğin hamsi çok sağlıklıdır ama onu mısır ununa bulayıp kızartırsanız kanserojendir. Mısırözü veya ayçiçeği yağı yüksek ısıda bozulur ve trans yağa dönüşür.

Oysa zeytinyağı ve tereyağı ısıya dayanıklıdır.Yumurtayı kavurduğunuz zaman ya da çok katı haşladığınız zaman zararlıdır. Sarısının etrafı yeşile dönüşür, ağızda un gibi dağılır. Yumurtayı tavaya koyup biraz zeytinyağı veya saf tereyağıyla karıştırıp üstünü kapatır, kendi buharında pişmeye bırakırsanız bol bol yiyebilirsiniz.”
Ara öğünlere gerek yok

Karatay, meyve suları ve ekmeğin her türünün kilo vermenin önündeki en büyük engel olan insülin direncine neden olduğunu anlatıyor.

Meyve ve meyve sularının barındırdığı früktozun (meyve şekeri) çok tehlikeli olduğuna da değinen Karatay her türlü hazır gıdanın früktoz içerdiğini söylüyor.

Karatay pekmez, bal gibi sağlıklı sanılan gıdaların da insülin direncini başlatıp sürdürdüğünü hatırlatıyor: “İnsülin direncini başlatan şey hareketsizlik.

Üstüne meyve yemek, üstüne ekmek, simit, baklava, börek yemek. Herkes akşam yemeğinden sonra televizyonun karşısında iki tane portakal, iki tane elma, bir tane muz yiyip yatağa giriyor.

Eğer kilo vermek istiyorsanız vücudunuzun leptin salgılamasına izin vermelisiniz.Çünkü insülin hormonu yağları biriktirir, leptin de eritir. ‘Sık sık yiyin’ diyor, ara öğün öneriyorlar.

Oysa ağzınıza bir şey attığınızda insülin salgılanıyor. Evet metabolizmanız çalışıyor, hızlanıyor ama yağları eritmek için değil depo etmek için! İnsülin yüksek kaldığı sürece kilo vermenize ihtimal yok. İnsülin direncini kırmak için sağlıklı yağlar tüketilmeli.

Zeytinyağı, tereyağı ve balık yağı dediğimiz Omega 3. Ancak balık yağı çabuk bozulur, bu yüzden mutlaka yüksek bir antioksidanla alınmalı. Örneğin bir avuç taze böğürtlen, ahududu, çilek, kiraz ya da yaban mersini…”

Ekmekten vazgeçebilirsiniz

KARATAY “Ekmeği hayatınızdan çıkarın” deyince şaşırıyoruz. Belki diğer öğünleri geçiştirebiliriz ama kahvaltı ekmeksiz olur mu hiç? Karatay bunun mümkün olduğunu söylüyor: “Sabah kahvaltısında iki yumurtayla yapılmış omlet, avucunuz kadar peynir.

Diyet olmayacak ama tansiyonu yüksek olanlar suya koyup tuzunu alabilir. Bunların yanında ince belli bir çay bardağı ceviz yiyebilirsiniz ekmek yerine.

Bana gelen hastalar ‘Ekmek yemezsek B vitaminini nereden alacağız?’ diyorlar. Fındık, fıstık, ceviz bunlarla dolu. ‘Her gün iki, üç ceviz yiyorum” diyorlar. İki ceviz 80 kiloluk insanın nesine yarar ama onun yerine sekiz dilim ekmek yiyor.

İşte terslik burada. Çeviri diyet listelerinde zeytin yer almaz çünkü adamların memleketinde zeytin yok. Bir tek kokteyl zeytinini biliyorlar. Sabah kahvaltısında 9-10 isterseniz 20 tane zeytin yiyebilirsiniz.

Pastırma en sağlıklı et çünkü kurutulmuş. Kahvaltıda rahatlıkla pastırmalı yumurta yiyebilirsiniz. Böyle bir kahvaltı yaptığınızda size iki öğün bile yeter. Eğer bir şeyler yedikten iki saat sonra acıkıyorsanız o zaman sorun var! Zaten kilo vermenin karşısındaki en büyük korku da açlık korkusu.

Düşük glisemik indeksli gıdalar açlığı önlüyor. Siz her öğün arasında 3-4 saat verdiğinizde leptin hormonu devreye giriyor, yağlarımızı ara öğün olarak kullanıyor ve böylece kilo veriyoruz.”

Her akşam 20 dakika kolbastı

HIZLA artan obezitenin nedenlerinden birinin de hareketsizlik olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Canan Efendigil Karatay her gün en az 20 dakika yürünmesi gerektiğini belirtiyor: “Her gün yapamıyorsanız haftanın beş günü yürüyüş yapın.

Eve geç geliyorsanız eşinizi alın karşınıza, beraber dans edin. 20 dakika boyunca ister kolbastı yapın, ister vals, ister çayda çıra. Yemekten sonra televizyonun karşısına oturup kucağımıza meyveyi alıyoruz.

Bu yanlış! Akşam saat 20.00’den sonra leptin üretilebilmesi için yemek yememeli, sadece su içmelisiniz. Adetlerimiz gereği akşamları misafirliğe gidiyoruz, davetler oluyor.

Böyle bir durumda da yatmadan önce 20 dakika yürümelisiniz. Yiyerek aldığınız enerjiyi kullanın ki leptin salgılanması mümkün olsun.”

KARATAY DİYETİ’NİN BAŞARISININ SIRRI

Hocam Karatay Diyeti nasıl ortaya çıktı?

Ben yurtdışında 17 yıl kaldım. İngiltere, Güney Afrika, Amerika ve Anadolu’da olmak üzere 4 kıtada hekimlik yaptım.

Özellikle yurtdışında yaşadığım süre içinde gördüm ki, her halkın beslenme ve yaşam biçimi değişik. Amerika veya Avrupa’da mucize diye ortaya atılan diyetler, Türk halkının alışkanlıklarına uymuyor.

Onların diyetleri tamamen kendi halklarının alışkanlıklarına yönelik! İşte bu çok önemli farklılığı orada yaşadım ve gördüm.

Amerika’da yaşarken kendi yoğurdumu yapıyor, yemeklerimi kendim pişiriyordum. Örnek olarak, kahvaltıda sucuklu yumurta, beyaz peynir, zeytin vb ile besleniyorduk. Hiç bir zaman Amerikanların meşhur bir kâse süt ve mısır gevreği kahvaltısına alışamadık. Özellikle boş kalori ve işlenmiş gıda olduğu, birçok katkı maddesi içerdikleri için evimize sokmadım. Herkes şaşırıyordu.

Türk halkında problem ne? İşte orada bunu gözledim. Çünkü çocukluğumdan itibaren Türkiye’de büyümüşüm, Anadolu adetleri ile yetişmişim…Türk halkındaki en büyük problem hareketsizlik!

Spor yapan küçük bir kitle var ama genel olarak çocukluktan itibaren aktif değiliz.

İkincisi, Türk halkı maalesef çok fazla ekmek ve unlu gıdalar tüketiyor. Tamam, ekmek lezzetli ona bir şey demiyorum. Ben de yurt dışında yaşarken buradaki ekmeği, ekmeğin kokusunu çok özledim. 1995 yılında Amerika’dan döner dönmez ilk yaptığımız şey, Türk ekmeğine saldırmak oldu. Ve ondan sonra birden bire şiştik.

Samimi söylüyorum ekmek, pide, simit bunları özlemişiz. Tabii bunlara saldırır saldırmaz şişmeye başladık, eşimin ve benim tansiyonumuz birden yükseldi, halsizliğimiz başladı. Burada önemli bir nokta var ki, eşim ve ben çok hareketli olduğumuz halde bu sorunları yaşadık.

Sonra önce tuzsuz ekmeğe geçtik. Tabii ben hekim olarak bu konuyu ele alıp çalışmaya başlayınca, önce fırınları dolaştım. İstanbul Kadıköy’deki fırınların birçoğuna gittim ve ekmek hamuruna ne kadar tuz atıyorsunuz diye sordum?

Doktor olduğumu falan bilmiyorlar, bana “Bir ölçümüz yok” dediler. Kömür küreği ile hamura tuz atıldığını gördüm. Ölçü falan yok, artık Allah o gün ne verdiyse atıp gidiyorlar. Ondan sonra biz ekmek yemeyi tamamen kestik.

Tuzu azalttık ve rahatladık. Amerika’dan gelen arkadaşlarımın çoğu hep benzer olayı yaşadılar. Hatta başları ağrıyıp, çarpıntıları başlayınca kardiyoloğa bile gittiler. Bana telefonla danıştıklarında, “Ekmeği kesin” dedim ve rahatladılar. İşte böyle yakın yaşanmış bir gözlem oldu.

Üçüncüsü ülkemiz taze meyve cenneti. Tabii bunun yanında aynı zamanda kuruyemiş cenneti. Fakat halkımız sağlıklı sanarak her gün neredeyse 2-3 kg meyve yiyor. Meyve şekerinin çok tehlikeli olduğu bilimsel makalelerde zaten yazılıyor. Bu tespitler aslında çok basit şeyler.

Dördüncüsü, o dönemde Türkiye’de elime aldığım diyet listelerinde (1995 yılından bahsediyorum) “Yumurta sakın yemeyin!”, “Kırmızı et sakın yemeyin!” ,“Kuru yemişler yağlıdır ellemeyin”diye görünce, bunların sağlıklı olduğunu düşündüğüm için araştırmalarıma başladım.

Üstelik dünyanın en sağlıklı meyvesi olan zeytin de yasaklanıyordu. Buna da şaşırmıştım. Sonra düşündüm ki Amerika’da kahvaltıda zeytin yok!!!

Orada yalnız kokteyl zeytini vardır. O nedenle hiç bir diyet listesinde yer almıyor. Merak bu noktadan çıkmış oldu.

Tabii Amerika’da kaldığım dönemde de beslenme konusuna çok merakım vardı devamlı okuyup notlar alıyordum. Orada ilgimi çeken konulardan biri de, sağlıklı olduğu için çok ceviz tüketilmesi idi. Türkiye’ye geldiğimde de herkese ceviz öneriyordum.

O dönemde Gaziantep’te Sani Konukoğlu Hastanesi (Sanko) Kalp Bölümü’nün kurulması için davet edildim. Oraya gidip 5 profesör arkadaşla birlikte çalışmalara başladım ve Sanko Kalp Bölümü’nü kurdum.

Gelen hastalara ceviz yemelerini önermemin ardından bir gün, Gaziantep fıstık üreticileri gelip “Hocam fıstık satışlarımız düştü. Fıstık, sağlıklı değil mi? Biraz da fıstık önerseniz“ dediler. Ve benden fıstığın sağlığa faydaları ile ilgili bir yazı yazmamı istediler.

İşte o anda Amerika’da yalnız ceviz bulunduğu (Kaliforniya’da yetişir) ve konuşulduğu için ben de burada herkese ceviz yeyin dediğimi fark ettim. Hâlbuki Türkiye’de hem ceviz, hem fıstık, hem fındık, hem de badem yetişiyor.

Sonra hepsinin faydalarını inceledim. Bu olay bana her ülkenin kendine has doğal besinleri olduğunu öğretti. Hiçbir ülkenin ne besinleri ne de alışkanlıkları aynı değildi.

Mesela öğrendim ki, Eskimolar ve Çinliler hiç ekmek tüketmiyorlar, son derece hareketli insanlar. Çinliler her sabah bir saat jimnastik yapmadan işlerine gitmiyorlar, işe giderken de bisiklet kullanıyorlar.

Bu olayın ardından hazırladığım ‘Fındık, Fıstık Çıtır Çıtır Ham Kan Yapar Hem Isıtır’ başlıklı yazıHürriyetgazetesinde yayınlandı. Bu başlık bugünKaratay Diyetikitabının da bir bölüm başlığı oldu.

Hocam, bu noktada ceviz ile ilgili bir sorum olacak. Son yıllarda özellikle İstanbul’da hemen hemen bütün kuruyemişçilerde aynı boyda, kolay kırılan, içinden hiç kurt çıkmayan ithal cevizler yaygınlaştı. Bunları tüketmek doğru mu?

Doğal ve doğamıza uygun olan yerli cevizimizi tüketmek şart! Bizim cevizimize ‘Akdeniz cevizi’ deniyor. Bu yabancı kaynaklı diyetlerde de ‘en sağlıklı ceviz’ olarak kabul edilen ceviz türüdür.

Ben ithal cevizlere karşıyım. Herhalde bir anlaşma yapılmış. O bakımdan ithal ediyoruz. Kendi tarımımızı desteklememiz gerekiyor.

Çünkü hem cevizin bolca yetiştiği bir ülkede yaşıyoruz, hem de kurtlanmaması ilaçlandığını gösterir ki, ilaçlanmış ya da fabrikasyon anlamda herhangi bir işlem görmüş bütün yiyecekler sağlık açısından çok sakıncalıdır.

Üstüne üstlük de bu kimyasal maddeler kanserojendir. Bu konuyuKaratay Diyetikitabında da vurguluyorum, biliyorsunuz Prof. Dr. Ahmet Aydın da7’den 70’e Taş Devri Diyeti kitabında aynı konuyu etraflıca dile getiriyor.

İthalatçılar bize kızmasınlar! Yerli alıp, yerli satsınlar. Daha fazla kâr yerine insan sağlığını düşünmek gerekiyor. Türkiye’de doğal yetişen cevizler yerlere dökülürken ve büyük çoğunluğu toplanmazken ceviz ithal etmeye gerek var mı?

Bu konuya biraz yatırım yapılması gerekiyor. Ben aslen Elazığlıyım. Orada da çok ceviz yetişir. Elazığ’a gittiğimde gözlerimle gördüm ağaçlardan yerlere dökülmüş cevizleri sadece çevresindeki insanlar toplayıp yiyor.Kalan kalıyor.

Fındık alanında iyiyiz, en fazla fındık ihraç eden ülke biziz. Cevizimiz de çok kaliteli, yer fıstığımız da, Antep fıstığımız da… Örneğin Antep fıstığı İran fıstığından çok üstündür ve çok daha lezzetlidir. Ama Amerika’da Antep fıstığı bulamazsınız, İran fıstığı bulursunuz! Tatsız ve lezzetsiz bir şeydir.

Bir insan doğal ve organik beslenmeye özen gösteriyor, her şeye dikkat ediyor ve halen kilo veremiyorsa altında yatan sebep ne olabilir? Vücudunda hangi problemler olabilir? Nelere baktırması gerekir


Bir kere en başta doğal dediğimiz gıdalar vücuda fazla geliyor olabilir. Mesela portakal suyu. Evet, çok faydalı ama belli bir yaştan sonra fazla enerji yüklüyor.
Doğal olduğu halde meyve, bal ve pekmez gibi gıdalarda fazla meyve şekeri (früktoz) olduğu için pankreası ve karaciğeri yoruyor.

Karaciğer yorgunluğu başlayınca da bütün sistem alt üst oluyor. Bu sebeple kilo verilemiyor. (Karatay Diyetikitabında rafine şeker, şekerle yapılan yiyecekler, meyve, meyve suyu, bal ve pekmez konusunda merak edilen tüm soruları cevapladık.)

Bunun dışında eğer kişide gizli bir alerji varsa kilo veremez. Hareket de etse de istediği kiloya gelemez. Bu gibi durumlarda mutlaka alerji testi yaptırılması gerekiyor!

D vitamini eksikliği varsa yine kilo verilemez.

Karatay Diyeti
kitabında D vitamininin, hangi miktarlarda olması gerektiği yer alıyor. D vitamini yağda eriyen bir vitamin, dolayısı ile kilo artırır korkusu ile sağlıklı yağlar yenilmediği için toplumumuzda eksikliği çok yaygın.

Özellikle İstanbul ve diğer büyük şehirler için D vitamininin vücuda girememesinin diğer bir sebebi de hava kirliliğidir

Müthiş bir hava kirliliği yaşanıyor ve güneşin faydalı ışınları cilt tarafından emilemiyor. Tabii bir de yaz aylarında güneşten korunmak için sürülen koruyucu kremler var.

O koruyucular da hem güneşten gelecek faydalı UV ışınlarının cilt tarafından emilmesini engelliyor hem de kanserojen.
Bu konulara dikkat etmek, D vitamini eksikliği varsa gerekli durumlarda takviye vermek gerekir.


Karatay Diyeti’ni uygularken en güzel şey özgürlük duygusunu yaşamak… Siz birçok diyet balonunu söndürürken, aynı zamanda yıllardır yasaklanan birçok gıdayı da serbest bırakıyorsunuz. Bunlardan biri de tereyağlı pastırmalı yumurta. Hem pastırma hem yumurta hem de tereyağı bir arada sağlıklı mı?


İşlenmiş sucuk, sosis ve salam yerine pastırma. Pastırma işlenmemiş olduğu için en sağlıklı ettir. Tereyağında pastırmalı yumurta ile vücudun hem sağlıklı yağ hem de protein ihtiyacı karşılanmış olur. “Yağların her türlüsü zararlıdır”açıklamaları ile sağlıklı yağlar vücuda girmemeye başladı.

Oysa bütün hücrelerimizin çevresi yağdan ibarettir. Beynimiz ve bütün sinir hücrelerimiz, omuriliğimizin tümü %70-80’i yağdır.

İşte bu sebeple sağlıklı temel yağlar vücut için çok önemlidir. George Bernard Shaw diyor ki,“Beynin % 90’u yağdır, bunu hiçbir diyet ve hiçbir ilaç yok edemez!”Hakikaten biz ne yaparsak yapalım, beynimiz ve bütün sinir hücrelerimiz, omuriliğimiz hayatta kalabilme ve işlevlerini yürütebilme amacıyla her gün kendi yağ ve kolesterollerini üretiyorlar.

Bu nedenle, Karatay Diyetikitabında da anlattığım gibi, ne yaparsak yapalım insan vücudu her gün kendi ihtiyacı olan 2.500 mg kolesterolü üretiyor. Şaka değil, bu bilimsel olarak biliniyor. Bu şekilde doğal olan bir madde nasıl zararlı olabilir ki, soruyorum size?


Kırmızı et sağlıklıdır diyorsunuz. Türkiye’de artık ithal et satılmaya başlandı. Bu Türk halkı için sağlıklı mı?


Burada iki konu var. Birincisi kırmızı etin sağlıksız olduğu konusu Amerika’da ortaya atıldı. Ancak Amerika’da tüketilen kırmızı etler tamamen aşırı besili sığır etleridir.
Hayvanlar besili olsun diye tahıl, suni yem ve hormon yüklenerek şişirilir.

Kan akıtılmadan kesilir. (Bakın çeşitli ülke farklarından biri de budur!) Ayrıca Amerikalılar bir porsiyonda bu tür etlerden yarım kilo kızartarak, yakarak, isleyerek yerler. İşte sakıncalı ve sağlıksız olanı da bu kırmızı etlerdir.

Kuzu, koyun, keçi etleri sağlıklıdır. Ama Amerika veya İngiltere’de kuzu eti yemezler. Yalnız Ortadoğu’dan giden küçük bir kesim bulabilirse kuzu etini yer. “Kırmızı et tehlikelidir ve kanserojendir” lafları Amerika’dan çıkmıştır.

Sebebi hayvanların ‘stilbestrol’ dediğimiz büyüme hormonu ile yapay olarak büyütülmesi ve bunların etinin ızgarada yakılmasıdır. Ama bizim beslenme tarzımızdaki haşlama usulü pişirilmiş kuzu, keçi ve geyik gibi av hayvanlarının etleri çok sağlıklıdır. Tabii bu hayvanlar kesinlikle suni yemle beslenmeyecek ve özgür dolaşan hayvanlar olacak.

Kesimleri de biz de kan akıtarak oluyor biliyorsunuz. Bu fark da son derece önemlidir, ama nedense hiçbir kitap ya da diyet listesinde dile getirilmiyor.

İkinci konu ülkemize ithal edilen etler. Bunlar canlı olarak mı geliyor yoksa kesilmiş olarak mı? Öncelikle bu konu çok önemli! Ayrıca kapalı çiftliklerde suni yemle mi besleniyor yoksa özgür dolaşan hayvanlar mı? Sağlıklı et olup olmadıkları bu soruların cevabında saklı!


Peki, Amerikan diyetleri Amerika’da başarılı olabiliyor mu?


Hayır. Çünkü bir diyet başarılı olmuş olsaydı bu kadar çok diyet ortaya çıkmazdı. Biliyorsunuz Karatay Diyeti kitabında da bu ‘tercüme diyetler’den bahsettim. Bu diyetlere Yo-Yo diyet deniyor. Aç kalan herkes bir miktar kilo verir.

Kalori hesabı yapınca ilk başta her şey düzene girmiş gibi görünür. Ama uygulamalar ve sonuçlarından sonra kalori hesabının da tehlikeli olduğu bilimsel olarak gösterildi.

Artık kalori hesabı yapılmıyor
.

Aç kalarak veya düşük kalorili bir diyeti uyguladığınızda kilo veriliyor fakat beyinde ‘vücut kıtlık içinde’ algılaması oluşuyor ve beyin metabolizmayı yavaşlatıyor. Bir miktar kilo verilse bile normal yemek alışkanlıklarına geçer geçmez, beyinden hemen ‘vücut tekrar kıtlığa girebilir diye’ depolama mesajı geliyor.

Ayrıca, insanlarımız da doğal olarak ‘hep aç mı dolaşacağım diye’ bıkıyorlar. Ancak bu mesaj da beyinden geliyor tabii. Yani beyinden ‘yiyin depolayın bir sonraki kıtlık için hazır olsun vücudunuz’ diye uyarı geliyor.

İşte yemeklere saldırıp, sürekli yemek yeme duygusu da böyle gelişiyor. Çünkü beyin, tüm vücudu idare ediyor. Beyinden tüm mesajları gönderen iseKaratay Diyetikitabında ayrıntılı olarak anlattığım ‘leptin hormonu’dur. Bütün açlık veya tokluk duygularımızı leptin hormonu yönetir. Orkestra şefi gibi bütün vücut hormonlarını idare eder.


‘Karatay Diyeti’ni eksiksiz uygulayan herkes kesinlikle kalıcı kilo verir’ diyebilir misiniz? Bunun garantisini verebilir misiniz?


Bugüne kadar 1500’den fazla hastam bu programı uyguladı ve uygulayanların hastalarımın hepsi çok memnun. Sağlıklarına kavuştular ve gençlik kıyafetlerini giymeye başladılar.

Verdikleri kiloları hiçbir zaman geri almadılar. Mutlular, neşeliler, kafaları dinçleşti ve enerji kazandılar. Binlerce hastanın yaşadığı sonuçlar bize bu diyetin başarısını birebir gösterdi.


Karatay Diyeti’ni nasıl uygulayacağız?


Bu diyeti ülkemizde yetişen kendi yiyeceklerimizle uyguluyoruz. Biz bir Akdeniz ülkesiyiz. Akdeniz ikliminde yetişen yiyecekler en sağlıklı gıdalardır.
Fakat bu gıdaları biz kendimiz bazı pişirme usulleri ve kullandığımız tehlikeli yağlar ile zararlı hale sokabiliyoruz.

Kilo alma sebebi de işte bu uygulamalar ve tehlikeli yağlar.Karatay Diyetikitabında da anlattığımız gibi, öncelikle sağlıklı yağlar ile sağlıksız olanları birbirinden ayırmak gerekiyor.

“Yağ yenilince vücutta yağ oluşur”
düşüncesi tamamen yanlıştır. Sağlıklı yağlar kilo aldırmaz, kilo verdirir. Çünkü kilo aldıran yağlar değil, karbonhidratlardır.
Bu tüm dünyada kabul ediliyor ama ilaç firmaları ve gıda endüstrisi tarafından dile getirilmesi engelleniyor.

Çünkü tüm gıda firmaları yağsız yiyecek üretmek üzere yatırımlarının yapmış durumda. Tabii insanların sağlığı gün geçtikçe bozulduğu için ilaç firmaları da büyük rant elde ediyor.

Tıp fakültesi ikinci sınıfında biyoloji dersinde yağ yenildiğinde vücuda yağ olarak girmeyeceği öğretilir. Yani biyoloji konusunu biraz bilen biri, bu konuyu bilir. Yumurta yediğimiz zaman vücuda yumurta olarak girmez işte bu sebeple yumurta kolesterole neden olmaz. Tavuk yediğimiz zaman tavuk mu oluyoruz?

Ki yumurta yediğimiz zaman kolesterolümüz yükselsin? Balık yerken vücuda balık olarak mı giriyor? Bunlar yenildiği zaman bağırsaktan kırılır, yıkılır emiler ve kan dolaşımı ile karaciğere gelir. Karaciğer, bütün vücudun ihtiyacına göre yağını da, proteinini de, şekerini de üretir.

Karatay Diyeti zor bir şey değil. Beslenme konusunda doğru bildiğimiz yanlışları düzeltip, fizik hareketimizi biraz artırıp, leptin hormonunun gündüz ve gece salgılanmasını sağlayabilirsek, birikmiş yağlar yıkılarak gider zaten…


Malumunuz halkımız biraz sabırsız. Özellikle diyette çok çabuk sonuç almak istiyor. Karatay Diyeti kitabını alıp uygulamaya başlayacaklar ya da bir hastalığı varsa size gelip uygulamaya başlayacaklar bu diyeti nasıl uygulayacak, hayatlarında neler değişecek, ne kadar zamanda sonuç alabilecekler? Tabii kişiye göre mutlaka değişecektir ama ortalama bir süre verebilir misiniz?


Tek bedeni herkese giydiremiyoruz. Herkes kendine özeldir. Yaşam biçimi, yaş durumu, doğurganlık çağında olup olmaması, hamile olup olmaması, sporcu olup olmaması, sedanter (hareketsiz) olup olmaması, menopozda olup olmaması ve kullandığı ilaçlar kilo verme sürecini etkiler.

Karatay Diyeti’nin amacı, sağlıklı beslenme ve yaşam biçimini yerleştirmektir. Alışkanlıklarımızı sağlıklı yönde değiştirmektir. Alışkanlıklar kolay kolay değişmediği için bu diyette birden bire kilo verilmez.
Çünkü maalesef yıllarca vücutta birikmiş yağlar kızgın tavadaymış gibi erimez. Metabolizmanın terse dönmesi gerekiyor.

Karatay Diyeti ile önce vücudun kilo alması yani yağların birikmesi önleniyor. Daha sonra bir durağanlık devresi oluyor. Ondan sonra da birikmiş olan yağlar yıkılarak kalıcı olarak kilo veriliyor. Bu diyeti uygulamaya başladıktan sonra yediklerimiz bizi acıktırmıyorsa işte bu iyileşmenin ilk belirtisidir. İlk haftalardan itibaren bu iyileşme başladı ise doğru yoldayız demektir.

İlk hafta hemen herkes farkı hissediyor. Daha sonra ortalama altı aya kadar sonuç alınabiliyor. Ancak önemli hastalığı olanlarda iki seneye kadar süren takipler de var. Bu sebeple sabretmek gerekiyor.

Gençlerde çok hızlı sonuç alınabildiği gibi 60 yaş üstü menopozdaki hanımlarda daha yavaş yol alınıyor. Günde 5 km yol yürüyen çok hızlı hedefe ulaşabildiği gibi, günde 20 dakika yürüyen daha yavaş ilerliyor.

Karatay Diyeti’ni uygularken yediğiniz her şey doğal ve mevsimsel olacak. Katkı maddesi içeren ve işlenmiş hiçbir şey yenmeyecek. Yemek yenilen zamanlara dikkat edilecek. En önemli nokta, akşam sekizden sonra hiçbir şey yememek, bol su içmek ve hareket etmek… Hareket çok önemli, bunun için herkesin bahane ortaya koymadan vakit ayırması gerekiyor.

Ben özellikle büyük iş adamlarımız, banka veya şirket müdürleri ya da memurlarımız geldiğinde öğle tatilinde, dışarı çıkıp 15-20 dakika yürümelerini öneriyorum. Başlangıçta bu bile yeterli.

Yatmadan önce yaşadığınız binanın etrafında birkaç tur atabilir veya çocuğunuz varsa hiç evden çıkamıyorsanız, eşinizi alın müziği açın, bir saat dans edin… Kol bastı mı yaparsınız, vals mi yaparsınız, rock’n roll mu yaparsınız tercih size kalmış.



Canan Karatay ramazan diyeti

Canan Karatay ramazan diyeti

Ramazan'da enerji kaybı yaşamadan, gündüz uyuklamadan, acıkmadan, tatlı krizine girmeden, iftar saati geldiğinde kıtlıktan çıkmış gibi yemeklere saldırmadan oruç tutabilmek için Prof. Dr. Canan Karatay'ın diyet önerileri...



Her Ramazan'da iftardan sonra tatlılara saldırır, sonra da biriken kilolardan ve halsizlikten şikâyet ederiz. Sahura kalkıp yemek yemeye özen gösterenler ise azınlıkta kalır. Bir ibadet ayı olan Ramazan’ın bitişinde, oruç tutmanın sevincini paylaştığız bayramın adını da “Şeker Bayramı” yapar, yine hastalıkları besleriz!

Peki, oruçlu iken neden daha fazla şekerli yiyecekleri yemek isteriz? Bunu önlemenin yolu ne? Diyetisyenler, “Fazla yağlı yemeyin”, “Tatlıyı yemekten hemen sonra yemeyin” gibi çeşitli önerilerde bulunsa da, neden sofraya oturunca uygulamak pek mümkün olmaz? Sahura kalmak neden zor gelir?

Ramazan ayında enerji kaybına uğramadan, gündüz uyuklamadan, acıkmadan, tatlı krizine girmeden, iftar saati geldiğinde kıtlıktan çıkmış gibi yemeklere saldırmadan oruç tutmak mümkün değil mi?

‘Türk halkına en uygun diyet’ olarak kabul gören Karatay Diyeti kitabını yazan, 50 yıllık birikimi ile bugüne kadar doğru bildiğimiz yanlışları düzeltmemizi sağlayan ve aylardır Türkiye’nin gündeminden düşmeyen Prof. Dr. M. Canan Efendigil Karatay, kitabında bu çok önemli ve hayati soruları göz önünde bulundurarak, Razaman ayında oruç tutanlara özel iftar ve sahurda yenebileceklerin listesini de veriyor.

Prof. Karatay, Ramazan ayında iftar ve sahur için merak edilen soruları okurlarımıza özel cevapladı.

Ramazan ayında pek çoğumuz sahura kalkmadan oruca niyetleniyoruz. Bunun sağlık açısından ne gibi artı ve eksileri var? Sağlıklı bir sahur sofrasında neler olmalı?


Sahur kahvaltı gibidir. Kahvaltı 24 saat içinde en önemli öğündür. Son derece kuvvetli, sağlıklı doyurucu olmalıdır. Mutlaka sağlıklı ve güçlü protein, sağlıklı yağ ve karbonhidratlar yenmelidir.

Sağlıklı protein olarak yumurta, peynir ve yoğurt yenebilir. Sağlıklı karbonhidrat olarak da fındık, fıstık, ceviz, badem ve kuru meyveler tercih edilebilir. Sağlıklı yağlar ise Karatay Diyeti kitabımızda ayrıntıları ile anlattığımız tereyağı ve zeytinyağlarıdır.

Örneğin tereyağında pişirilmiş iki yumurta, bir avuç içi kadar beyaz peynir, yanında bir çay bardağı kadar ceviz içi, 10-15 zeytin ya da bir avuç içi kadar ramazan pidesi içine peynir, domates, salatalık vb eklenerek 10-15 zeytin ile birlikte yenebilir.

Yanında bol süt, çay (şekersiz), ayran içilebilir. Bir kahve (Türk kahvesi) fincanı taze sıkılmış meyve suyu karbonhidrat (früktoz) ve günlük C-vitamini kaynağı olarak yeterli olacaktır. Fazlasına gerek yoktur. Ayrıca tatlı, bal, reçel gibi yüksek glisemik indeksli karbonhidratlar yenmemelidir.

Aç kalınarak, sahura kalkmadan oruç tutmak son derece sakıncalıdır. Kişiler kilo verseler bile ki, -genellikle ramazanda bazı kişiler kilo vermek amacıyla oruç tutmaktadır- bu doğru değildir ve son derece sakıncalıdır. Aç kalarak kilo verilmiş olsa bile daha sonra fazlasıyla geri alınmaktadır.

Bilimsel olarak, bu olay karaciğer ve pankreası yorup, yağlandırdığı için sağlığa zararlı olmaktadır. Bilimsel çalışmalar, ileri yaşlarda ortaya çıkan ‘dejeneratif hastalıkların’ tümünün artık karaciğer ve pankreas yağlanması sonucu, bu organların normal olarak çalışamadıklarından kaynaklanmakta olduğunu göstermiştir.

O zaman bu Ramazan herkesi sizin önerilerinizle sağlıklı sahur sofralarına davet ediyor ve iftar için hazırlıklara geçiyoruz. İftar sofralarımızın da olmazsa olmazı hepinizin bildiği gibi pidedir. Önce pide kuyruklarına girer, sıcacık pide ile evimize döner, soğumaması için özen gösteririz.

İftar vaktinde de tereyağını pide ile buluşturarak, afiyetle yeriz… Hatta yedikçe yemek isteriz.

Peki, neden böyle bir şey yapmak bizi mutlu eder? Doğru mu yaparız?

İftarda bir avuç içi kadar sıcak pide ile doğal köy tereyağı sağlıklı bir şekilde yenebilir. Pidenin glisemik indeksi %100 olduğu için, aniden kan şekerini yükseltir ve yemekten bir iki saat sonra halsizlik, yorgunluk ve uyku hali meydana gelir.

Aşırı miktarda pide yemek karaciğer ve pankreasta yağlanmayı artırır. Tereyağının glisemik indeksi ise sıfırdır, boş midede koruyucu etkisi vardır, bu nedenle zararlı değil faydalıdır. Tereyağı uzun süre tokluk hissi verir, oruç tutanlara güç, kuvvet ve dinçlik sağlar.

Siz tereyağı sağlıklı diyorsunuz ama diyetisyenler, “Fazla yağlı yemeyin”, “Tatlıyı yemekten hemen sonra yemeyin”, “İftara çorba ile başlayın” gibi çeşitli önerilerde bulunuyor, ancak sofraya oturunca bunları uygulamak pek mümkün olmuyor.

Peki, bu yağ konusuna kısaca açıklık getirebilir misiniz, sağlıklı bir iftar sofrası nasıl olmalı?

Transyağ denilen bozulmuş yağlar kanser yapmaktadır. Transyağlar kızartmalarda, hazır işlenmiş yiyeceklerde, margarin gibi yağlarda fazla miktarda bulunur. Evet, bu yağlar tehlikelidir!

Diyetisyenler fazla yağ yemeyin dediklerinde, bunların hangi yağlar olduğunu da belirtmeleri gerekmektedir. Her insan vücudunda bulunan bütün hücreler çift kat yağlı hücre zarı ile çevrelenmişlerdir. Çift kat hücre zarlarının temel yapı taşı, lipit dediğimiz yağlardan oluşmaktadır.

Bu lipitler, başta tereyağı olmak üzere hayvansal katı yağlar, omega-3 ve kolesteroldür. Sağlıklı yağları diyetimizden çıkardığımız zaman, hücreler zayıf düşer, hücrelerin bağışıklık sistemleri çöker ve sonuç olarak dayanıksız, güçsüz kalan hücrelerimiz kendini koruyamaz, her türlü virüs ve bakterilerin hücumunu geri çeviremeyerek hastalanmamıza neden olur. İşte bu sebeple bütün yağları bir sepete koyup konuşmak doğru değildir.

İnsan vücuduna, ‘olmazsa olmaz’ dediğimiz sağlıklı yağların doğal bir şekilde girmesi gerekmektedir. Bu yağlardan korkmamamız gerekir. Sağlıklı yağlar yenildiğinde, yağ olarak kana geçmez ki, bunu da burada belirtmek ve bir örnek vererek bu konuyu açıklamak istiyorum.

Tavuk yediğimiz zaman, tavuk mu oluyoruz? Ya da maydanoz yediğimiz zaman yeşil mi oluyoruz? Veya domates yediğimizde kırmızı mı oluyoruz? Sonuç olarak, bütün yiyecekler bağırsaklarda ufak moleküllere indirgenir, kan yolu ile karaciğere taşınır ve karaciğerde o vücudun ihtiyacına göre her türlü yapı taşları üretilir...

İftara, bir bardak ılık su ile başlanmalıdır. Sabahları kalktığımız zaman ılık bir bardak su içmemiz gerektiğimiz gibi, orucumuzu açarken de ılık suyla açmalıyız. Çorba da sulu olduğu için rahatlıkla içilebilir. Ancak, hazır çorbalar kesinlikle tüketilmemelidir.

Evde pişirilmiş tarhana, mercimek, ezogelin, yoğurt çorbası, her türlü sebze çorbası veya yuvalama gibi çorbalar olabilir. Uzun süre boş kalmış olan midemizi korumak amacıyla, suyun da, çorbanın da ne çok sıcak ne de çok soğuk olmamasına dikkat etmeliyiz. Çorba ile birlikte, bir dilim pide ve tereyağı faydalıdır. Yanında önemli lif kaynağı ve sıfır glisemik indeksli olduğu için zeytin-istenildiği kadar- tüketilebilir.

Zeytinin yağı doğaldır, mide koruyucu ve kabızlığı önleyici etkisi vardır. Orucumuzu ılık su ile açtıktan sonra, zeytinyağına pide batırıp, lezzetli ve sağlıklı bir yiyeceği tüketerek, gün boyu boş kalmış olan midemizi yormamış oluruz. Ancak zeytinyağının soğuk baskı ve sızma olmasına dikkat etmemiz gerekir.

İftar sofrasında salata tabağı mutlaka olmalıdır. Bol miktarda doğal fermantasyon sirke, limon, az miktarda kristal kaya tuzu, sızma zeytinyağı, sumak ve peynirli mevsim salatası hazırlanabilir. Cacık ve ayran da çok sağlıklıdır, istenildiği kadar tüketilebilir.

Ayrıca yemek olarak köfte, sulu sebzeli et yemeği, zeytinyağlı yemekler, yeşil mercimek yemeği, dolma, sarma, karnıyarık, imambayıldı vb gibi her türlü yemek yenebilir. Veya her türlü kırmızı et kebabı, 2-3 kaşık bulgur pilavı ile birlikte tüketilebilir. Yaz mevsiminde olduğumuz için doğal köy yumurtası, tereyağı, tarla domatesi ve biberle hazırlanmış menemen de olabilir.

Buraya kadar anlattıklarımız ile iftar açılınca, tatlı yeme ihtiyacı kalmayacaktır. Akşam geç saatlerde tatlı yemek doğru değildir. Karaciğer ve pankreas yağlanmasını başlatır ve artırır. Hazımsızlık nedenidir. Şeker ve vücuda etkileri konusunda ayrıntılı bilgiler, geniş kapsamlı olarak Karatay Diyeti kitabında yer alıyor.

Şekeri ve şekerli yiyecekleri tavsiye etmiyorsunuz. Ama oruçlu iken bu yiyecekleri daha fazla yemek istiyoruz. Hele de baklava, saray sarması, kaymaklı ekmek kadayıfı ya da güllaç! Aynen pide gibi zengin-fakir tüm sofraların baş tacı.

Böyle bir geleneksel alışkanlık bu kadar sakıncalı ise ne yapmalıyız? Bu tatlıların yerine ne yiyebiliriz?

Daha önce de belirttiğimiz gibi, geç saatlerde tatlı yemek doğru değildir. Karaciğer ve pankreas yağlanmasını başlatır ve artırır. İnsanı sık sık yemeye zorlar, aşırı miktarda insülin salgılanmasına neden olur. Tatlı yerine kuru yemişleri ve mevsim meyvelerinden düşük glisemik karbonhidrat içerenleri tüketirsek, daha dinç olur ve de dinç kalırız.

Güllaç en hafif ve midevi olduğu için iftar sofralarının en önemli tatlısıdır. Sağlıklı kalmak ve sağlıklı bir şekilde oruç tutmak amacıyla her türlü hamur tatlısından- ne kadar lezzetli olursa olsunlar- mümkün olduğu kadar kaçınmamız gerekmektedir.

Fındık, fıstık ve kuru yemişlerden, kaynatılmadan ve şeker eklenmeden hazırlanan komposto tüketerek, vitamin ve mineral değeri yüksek, düşük glisemik indeksli ve sağlıklı karbonhidratları tüketmiş oluruz.

Karatay Diyeti kitabınızda ‘sağlıklı ve pratik çok güzel tarifler’ veriyorsunuz… Peki, bu kompostonun tarifini okurlarımız için rica edebilir miyiz?

Elbette. Yaz aylarında serinletici özelliği de olan bu besleyici kompostomuzu şöyle hazırlayabilirler.

ŞEKERSİZ SOĞUK KOMPOSTO

Malzeme:
Kuru kayısı (gün kurusu)
Kuru erik (mürdüm eriği)
Kuru üzüm (çekirdekli siyah üzüm)
Kuru incir
Kuru yabanmersini
Bol ceviz ve badem


Yapılışı:
Tüm malzemeler (istenilen miktarda) cam bir tencereye konduktan sonra üzerini örtecek miktarda su eklenerek buzdolabına konur ve bir gece bekletilir. İftarda tatlı yerine tüketilebilir.

Bu kompostoya kesinlikle şeker veya tatlandırıcı eklenmez ve kesinlikle kaynatılmaz!

İftar ile sahur arasında hem yemek hem de egzersiz açısından nasıl bir program uygulamalıyız?

İftar ile sahur arasında bol likit almak şarttır. Limonlu şekersiz çaylar, limonlu bol su, ayran ve süt tüketilmelidir. İftarda kola gibi bütün asitli ve şekerli içeceklerden kaçınılması şarttır. İftardan sonra uzun yürüyüş yapmak da son derece faydalı olur.

Bildiğiniz gibi Karatay Diyeti, sıradan bir diyet kitabı değildir! Hayati konulara açıklık getirerek, sağlıklı kalmak için yeni görüşlere yer veren, doğru beslenme ve sağlıklı yaşam biçimi edinme amacına yönelik yol gösterici bir kılavuzdur.

Bu nedenle, her yaşta sağlıklı ve hasta kişilerin rahatlıkla uygulayabilecekleri, kolay öneriler ve uygulamalar içermektedir. Ramazan ayında da iftarda, sahurda ve iftar-sahur arasında uygulanırsa, daha sağlıklı ve rahat oruç tutulacaktır.

Karatay diyeti - Canan Efendigil Karatay


Canan Karatay diyeti - örnek mönü

Karatay diyeti

Prof Dr Canan Karatay'ın beslenme öneri dikkate alınarak programlanacak Karatay diyetine göre bir haftalık örnek mönü içinde yer alabilecek gıdalar ve yemek saatleri şu şekilde planlanabilir:


Karatay diyeti için örnek mönü



PAZARTESİ


Kahvaltı (08.00-09.00)


2 tane yumurta (Suda haşlanarak rafadan veya kayısı kıvamında hazırlanmış. Tereyağlı peynirli omlet de yapabilirsiniz.)


8-10 adet tuzu alınmış yeşil yveya siyah zeytin


Bir avuç içi kadar beyaz peynir, 4-5 adet günkurusu kayısı,


Şekersiz bitki çayı, su veya meyve çayı


Bir (ince belli) çay bardağı ceviz (Ekmek yerine beyaz peynir ile birlikte yenebilir. Cevizler mümkünse yeni kırılmış olmalıdır.)


Öğle yemeği (13.00-14.00)


Bir avuç içi kadar dana söğüş, bol salata ve zeytinyağlı fasulye


Salata olarak dilimlenmiş ya da rendelenmiş turp ve havuç veya mevsim salatası, doğal sirke, limon, az miktarda kristal kaya tuzu ve sızma zeytinyağı ile hazırlanmalıdır.


Bir su bardağı tuzsuz ayran. Arzu edildiği kadar şekersiz bitki çayı veya su


Ara öğün (şart değil) (15.00)


Yarım su bardağı kadar ceviz


Şekersiz olarak sevdiğiniz herhangi bir çay veya taze limonlu su


Akşam yemeği (18.00-19.00)


Balık, yeşil soğan, roka ve turp (Salata bol miktarda hazırlanıp, içine, doğal sirke, limon, az miktarda kristal kaya tuzu ve sızma zeytinyağı ile birlikte tane keten tohumu ilave edilerek hazırlanmalıdır.)


SALI


Kahvaltı (08.00-09.00)

Kayısı kıvamında suda haşlanmış iki yumurta (Saf tereyağı veya zeytinyağı ile omlet ya da menemen de yapılabilir)


8-10 adet tuzsuz zeytin, Bir avuç içi kadar beyaz peynir2-3 adet çarliston yeşilbiber


5-6 adet minik domates


Şekersiz çay ya da sütBir (ince belli) çay bardağı fındık (Ekmek yerine beyaz peynirle birlikte yenebilir. Fındık mümkünse yeni kırılmış olmalıdır.)


Ara öğün (şart değil) (10.00)


Yarım su bardağı kadar ceviz Bol su ya da yeşil çay


Öğle yemeği (13.00-14.00)


Bir tabak zeytinyağlı barbunya ya da etli sebze yemeği


Lahana ya da karnabahar salatası (Çiğ ya da buğulanmış olabilir)


Bir su bardağı ayran ya da bir kase yoğurt


Ara öğün (şart değil) (15.00)


Bir orta boy elma ya da mevsim meyvesi


Bir kase yoğurt (Mümkünse evde mayalanmış veya geleneksel usulle üretilmiş. Kesinlikle diyet olmayacak)


Şekersiz çay veya bir fincan Türk kahvesi, (Nescafe olarak bilinen granül kahveler işlenmiş gıda oldukları için yasak)


Akşam yemeği (18.00-19.00)


Balık ızgara (Fırında veya buğulama usulü de pişirilebilir), Bir tabak pilaki


Roka, yeşil soğan, maydanoz ve bir tatlı kaşığı keten tohumu (Tüm salatalara doğal sirke, limon, az miktarda kristal kaya tuzu ve sızma zeytinyağı ilave edilebilir.)


İki kibrit kutusu kadar tahin helvası


ÇARŞAMBA


Kahvaltı (08.00-09.00)


Kayısı kıvamında suda haşlanmış iki yumurta (Saf tereyağı ya da zeytinyağı ile omlet veya menemen de yapılabilir)


Bir avuç içi kadar beyaz peynir, 2-3 adet tatlı kırmızıbiber


Yeşil çay ya da sevilen bitki çayı


Bir çay bardağı (ince belli) Antep fıstığı (Ekmek yerine beyaz peynirle birlikte yenebilir. Fıstıklar, tuzsuz ve mümkünse yeni kırılmış olmalıdır.)


Ara öğün (şart değil) (10.00)


Tuzsuz yerfıstığı (Kavrulmamış ve mümkünse yeni kırılmış olmalı)


Bol su ya da bitki çayı


Öğle yemeği (13.00-14.00)


Bir bardak zeytinyağlı taze yeşil fasulye


3-4 adet ızgara köfte, 1 kase yoğurt,


Turp ve havuç rendelenerek hazırlanmış salata ve bir tatlı kaşığı keten tohumu (Tüm salatalara doğal sirke, limon, az miktarda kristal kaya tuzu ve sızma zeytinyağı ilave edilebilir.)


Bol su veya ayran


Ara öğün (şart değil) (15.00)


Bir elma ya da armut1 kase yoğurt


Akşam yemeği (18.00-19.00)


3-4 kalem kuzu pirzola ya da avuç içiniz kadar bonfile ızgara.


Zeytinyağlı enginar ya da bir tabak taze bakla


Mevsim salatası ve bir tatlı kaşığı keten tohumu


PERŞEMBE


Kahvaltı (08.00-09.00)


İki yumurta ile hafif ateşte tereyağı ile pişirilmiş peynirli omlet


8-10 adet tuzsuz zeytin Bir avuç içi kadar beyaz peynir


1-2 adet çarliston yeşilbiber ya da 1-2 adet salatalık


Taze maydanoz ve kırmızıbiberYeşil çay ya da sevilen bir bitki çayı


Bir (ince belli) çay bardağı ceviz içi (Ekmek yerine beyaz peynirle birlikte yenebilir.


Cevizler, tuzsuz ve mümkünse yeni kırılmış olmalıdır.)


Ara öğün (şart değil) (10.00)


Bir avuç içi kadar tuzsuz yerfıstığı ya da badem içi (Mümkünse yeni kırılmış olmalıdır)


Taze limon eklenmiş bol su ya da bitki çayı


Öğle yemeği (12.00- 13.00)


Bir avuç kadar dana bonfile ya da 3-4 kalem kuzu pirzolası


Bir tabak zeytinyağlı pırasa 5-6 adet minik domates


Bir kase yoğurt ve bir tatlı kaşığı keten tohumu


Bol su


Ara öğün (şart değil) (15.00)


Bir ufak portakal veya mevsim meyvesi


Bir avuç içi kadar tuzsuz yerfıstığı ya da badem içi (Mümkünse yeni kırılmış olmalıdır)


Akşam yemeği (18.00-19.00)


Balık ızgara, kırmızı kuru soğan, dilimlenmiş turp ve roka


Buğulanmış Brüksel lahanası ve rendelenmiş havuç ya da lahana salatası


Bir tabak piyaz ya da zeytinyağlı barbunya


CUMA


Kahvaltı (08.00-09.00)


İki yumurta ile hafif ateşte tereyağı ile pişirilmiş omlet


8-10 adet tuzsuz zeytin


Bir avuç içi kadar peynir


Taze maydanoz, tatlı kırmızıbiber ve 1-2 adet salatalık


Şekersiz yeşil çay ya da sevilen bir bitki çayı


Bir (ince belli) çay bardağı Antep fıstığı (Ekmek yerine beyaz peynirle birlikte yenebilir. Fıstıklar, tuzsuz ve mümkünse yeni kırılmış olmalıdır.)


Ara öğün (şart değil) (10.00)


Bir avuç içi kadar ceviz içi (Mümkünse yeni kırılmış)


Bol taze limonlu su ya da bitki çayı


Öğle yemeği (12.00- 13.00)
Bir porsiyon şiş kebap (Yanında pide, pilav ve patates yenilmeyecek)


Taze yeşilbiber, domates, turp, maydanoz, soğan ve sumak


Bir kase yoğurt ve bir tatlı kaşığı keten tohumu


Bol su ya da ayran


Ara öğün (şart değil) (15.00)


Bir elma ve avuç tuzsuz yerfıstığı (Kavrulmamış ve mümkünse yeni kırılmış)


Taze limon eklenmiş su ya da şekersiz çay


Akşam yemeği (18.00-19.00)


3-4 kalem kuzu pirzolası


Mevsim salatası (Tüm salatalara doğal sirke, limon, az miktarda kristal kaya tuzu ve sızma zeytinyağı ilave edilebilir)


Zeytinyağlı enginar ya da yoğurtlu semizotu salatası


CUMARTESİ


Kahvaltı (08.00-09.00)


Pastırmalı yumurta


8-10 adet tuzsuz zeytin


Bir avuç içi kadar peynir ve taze maydanoz ya da nane ile birlikte Şekersiz yeşil çay ya da sevilen bir bitki çayı


Bir (ince belli) çay bardağı Antep fıstığı


(Ekmek yerine beyaz peynirle birlikte yenebilir. Fıstıklar, tuzsuz ve mümkünse yeni kırılmış olmalıdır.)


Ara öğün (şart değil) (10.00)


Bir avuç içi kadar ceviz içi (Mümkünse yeni kırılmış)


Taze limon eklenmiş bol su ya da şekersiz bitki çayı


Öğle yemeği (12.00- 13.00)


Bir porsiyon bonfile ızgara


Taze yeşilbiber ve domates ya da kuru soğan


Yoğurt, semizotu ve bir tatlı kaşığı keten tohumu yağı


Bol su veya ayran


Ara öğün (şart değil) (15.00)


Bir ufak boy portakal veya elma


Şekersiz yeşil çay


Akşam yemeği (18.00-19.00)


Balık ızgara


Dilimlenmiş beyaz turp, Bol roka, domates ve taze yeşil soğan ile hazırlanmış salata (Tüm salatalara doğal sirke, limon, az miktarda kristal kaya tuzu ve sızma zeytinyağı ilave edilebilir)


İki kibrit kutusu kadar tahin helvası


PAZAR


Kahvaltı (08.00-09.00)


Peynirli omlet ya da pastırmalı yumurta


Bir avuç içi kadar beyaz peynir


8-10 adet tuzsuz zeytinTatlı kırmızıbiber, domates ve salatalık


Şekersiz yeşil çay ya da sevilen bir bitki çayı


Bir (ince belli) çay bardağı ceviz içi (Ekmek yerine beyaz peynirle birlikte yenebilir. Cevizler, tuzsuz ve mümkünse yeni kırılmış olmalıdır.)


Ara öğün (şart değil) (10.00)


Bir avuç içi kadar ceviz içi (Mümkünse yeni kırılmış)


Taze limon eklenmiş bol su ya da şekersiz bitki çayı


Öğle yemeği (12.00-13.00)


Bir tabak kuru fasulye, bonfile veya biftek (bir avuç içi kadar) (Yanında pilav ve patates yenmeyecek)


Bir adet kuru soğan


Çoban salatası (Tüm salatalara doğal sirke, limon, az miktarda kristal kaya tuzu ve sızma zeytinyağı ilave edilebilir)


Bol su


Ara öğün (şart değil) (15.00)


Bir avuç tuzsuz yerfıstığı (Kavrulmuş ve mümkünse yeni kırılmış)


Şekersiz çay


Akşam yemeği (18.00-19.00)


Balık ızgara

Taze yeşil soğan, bol roka ve domates


Közlenmiş taze kırmızıbiber


ÖNEMLİ NOT: Her gün akşam saat 19.00-20.00′den sonra meyve dahil hiçbir şey yenilmemeli; bol su, taze limon eklenmiş olarak içilebilir ve mümkünse yatmadan önce 30-40 dakika kadar yürüyüş yapılmalı.

Karatay diyeti karatay diyeti
Blogger tarafından desteklenmektedir.